Masumiyet karinesi, sağduyu ve hemşehri nezaketi elden bırakılmamalı.
Gün boyu ekranlara ve sosyal medyaya yağmur gibi düşen yorumlar, Can Holding’e yönelik süreci bir anda “medya yargılaması”na çevirdi. Oysa en temel ilke açıktır: İddianame olmadan hüküm kurulmaz. Savcı iddiasını ortaya koyar, savunma hakkı kullanılır, mahkeme delilleri tartar ve karar verir. Bu zincirin halkalarını atlayıp peşin hükme varmak yalnızca masumiyet karinesini değil, ortak aklı ve toplumsal barışı da yaralar.
Orta Doğu Gazeteciler Cemiyeti olarak duruşumuz nettir: Beklemek, görmek, susmak ve anlamak. Bugün bilgi kırıntılarının dolaştığı bir ortamda doğruyla yanlışı ayırmak zaten güçken, “itirazsız kesin doğru” havasıyla konuşmak gazetecilik değildir. Bu toprakların eski bir sözü vardır: Söz, terazide tartılır. İddianame olmadan, savunma verilmeden, mahkeme konuşmadan ağır söz sarf etmek; yarın yüzümüze bakamayacağımız bir haksızlık olarak döner.
Hemşehrimiz Cemal Can ve ailesinin Ağrı’nın kültürüne, sporuna, turizmine ve ticaretine yaptığı katkılar şehir hafızasında yerini almıştır. Bu ailenin ekonomik gücü dün birdenbire oluşmadı; kökleri geçmişe uzanır. Türkiye’de son yıllarda büyüyen tek şirket Can Holding değildir; pek çok şirket benzer ölçekte büyümüştür. Hal böyleyken tartışmanın tek merkezde düğümlenmesi, fotoğrafın tamamını görmemizi engeller.
Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla şehrin ihtiyaç anlarında somut destekler de gündeme gelmiştir. Örneğin, Vali Mustafa Koç’un ricası üzerine Ağrı Emniyeti’ne beş araç hibe edilmesi konuşuluyordu. Bunun gibi pek çok durumda hem yoksulun hem de devletin yanında duran bir tutumdan söz edildi. Elbette bu tür desteklerin ayrıntıları resmi açıklamalarla teyit edilmelidir; fakat emeği ve katkıyı görmezden gelmek de adil bir tutum olmaz.
Unutmayalım: “Duyum” haber değildir, “ima” delil değildir, “algı” hüküm değildir. Gazetecinin işi; bilgiyi doğrulamak, gelişmeleri bağlama oturtmak ve gecikse de hakikate sadık kalmaktır. Aksi halde söylenen her söz, kolayca linç kültürünün malzemesine dönüşür; kişiler yargı öncesinde infaz edilir, toplumun adalete güveni zedelenir.
Böylesi hassas süreçlerde hemşehri hukuku ile vatandaşlık sorumluluğu yan yana yürür. Bu nedenle iddia–savunma–yargı döngüsünün tamamlanmasını sabırla beklemek; söze dikkat edip teyitsiz, kişilik haklarını zedeleyebilecek ifadelerden kaçınmak; şehre sunulan emeği teslim etmek; nezaketi koruyup zor zamanda “geçmiş olsun” diyebilmek gerekir. Gerisini adalete bırakmak en doğru yoldur.
Bu mesele özünde Can Holding ile yargı makamları arasındaki bir süreçtir; dosyayı açıp kapatma yetkisi köşe sayfalarında değil, mahkeme salonlarındadır. İlkemiz basit ama güçlüdür: Hukuk konuşsun, şehir nezaketini korusun. Ağrı’nın köklü aileleri fırtınalı günleri daha önce de gördü; bugün de vakarını bozmadan atlatacaktır. Dileğimiz, soruşturmanın adil, şeffaf ve süratle tamamlanması; kimde ne varsa hukukun terazisinde ortaya çıkmasıdır. O vakte dek peşin hükümden uzak, saygılı ve ölçülü bir dil kurmak hem gazeteciliğin hem hemşehriliğin gereğidir.
Not: Bu metin bir köşe yazısıdır; yargısal süreçlere dair nihai değerlendirme mercii mahkemelerdir.