Bilge lider Dr. Devlet Bahçeli’nin dediğine katılıyorum.
Öcalan Suriye’deki sorunun gönüllü entegrasyon temelinde çözümü için SDG’ye çağrıda bulunmalı.
Türkiye bu gönüllü entegrasyonun gerçekleşmesi için “kazan-kazan!” siyasetine uygun bir çözüm aklını devreye almalı.
“Hepimiz eşitiz Suriye!” anlayışına uygun bir siyasi mimarinin ve anayasal düzenin oluşturulması ve bu bağlamda çerçevesi tek devlet-tek Suriye anlayışını tahkim edecek şekilde çok iyi belirlenmiş idari temelli bir mahalli muhtariyet düzeninin tesisi konusunda çözüm gücü oluşturacak bir siyasal akıl, Suriye’de İsrail’in oyun planını bozar ve Türkiye’de sürecin başarıyla hitamını kısa sürede sağlar.
Bahçeli’nin sürecin başarıyla hitamı için Öcalan’a yaptığı bu yeni önerinin Öcalan tarafından karşılıksız bırakılmayacağını öngörüyorum.
Bu kritik süreçte iki şey hayati önemdedir:
Birincisi, Öcalan’ın SDG ile iletişim kanallarının açık olması.
İkincisi, Türkiye’nin Şam-SDG entegrasyon sürecinde bahsettiğim çerçevede siyasal aklı esas alan bir çözüm gücü olarak daha çok işlevsel olması.
SDG’nin ve Suriye Kürtlerinin yüzü kim ne derse desin Türkiye’ye dönüktür.
Ortada çözülemeyecek bir sorun yoktur.
Askeri seçenek önerisinde bulunanlar, İsrail’in oyun planına katkı sağlamaktan öte bir iş yapmış olmazlar.
Askeri seçenek çözüm olsaydı bu kanlı sorun bu noktaya gelmeden çoktan çözülmüş olurdu.
Bilge lider Bahçeli’nin önerisine eminim ki Öcalan kayıtsız kalmayacaktır.
SDG’nin Öcalan’ın çağrısına uyacağına ve Şam ile beraber Türkiye ile gönüllülük temelinde güçlü birlik oluşturmak için adım atmaktan kaçınmayacağına, Türkiye’nin garantörlüğü söz konusu olduğunda süreci çözümsüzlüğe iten maksimalist taleplerden kaçınacağına inanıyorum.
Maksimalist talepler ne kadar çözümsüzlüğü derinleştirirse anayasal statüsü belirlenmemiş ve güvencelere bağlanmamış teslimiyetçi dayatmalar da çözümsüzlüğü derinleştirir.
Sayın Bahçeli’nin bu çağrısı süreci akamete uğratacak Suriye denkleminin çözümünde yeni bir yol haritası ve anlamlı bir pusula sunuyor.
Çözüm için altın fırsat önümüzde duruyor.
Cesaretle bu eşiği aştığımızda hepimize ve herkese kazandıracak güçlü bir Türkiye ile birlikte güçlü bir Suriye’nin de oluştuğunu görmek mümkün olacaktır.
Bilge liderin bu çağrısı, süreçte geldiğimiz son düzlüğü aşmak konusunda hayati öneme sahiptir.
Unutulmasın ki PKK kendini feshedip silahlarını bıraktığında “devlet ve toplumla bütünleşme” süreci gönüllülük temelinde kendiliğinden gerçekleşmiş olacaktır.
Bu durumda PKK üzerinden tehdit algısına dayalı güvenlikçi yaklaşımlar da anlamını yitirecektir.
Suriye’de de bu temelde bir entegrasyon sağlandığında sorunun çözümü önünde duran güvensizlikler aşılacak ve bölünme endişesi çok daha güçlü bir birlikteliğe dönüşecektir.
Yeter ki herkesin kendisini içinde bulacağı demokratik ve çoğulcu bir Suriye oluşturulabilsin ve bu yeni Suriye’nin apaçık güvencelere bağlanmış demokratik bir Anayasası olsun,
Bunun olabileceğine dair inanç ortaya çıktığında mahalli muhtariyetin güçlü bir merkezin inşa edilmesindeki rolü de kendiliğinden açığa çıkar.
Aksi takdirde derin güvensizliklerin ve çatışmaların yaşandığı bir Suriye’de asker zoruyla ve baskıcı yöntemlerle bir merkezi yönetim oluşturulmak istendiğinde sonuç çok daha yıkıcı olabilir.
Sn. Bahçeli’nin bu çağrısı bu anlamda her şeyi yeni baştan düşünmek ve yalnızca çözüme odaklı düşünmek için yeni bir fırsat sunuyor.
Ya birlikte kazanarak o birilerinin bize yıllardır kurduğu oyunu bozacağız ya da birlikte kaybederek o birilerinin kanlarımız üzerinden sürdürdüğü oyunun devamını sağlayacağız.
Ben birincisinin olacağına inanıyorum.
Umarım herkes/tüm taraflar üstüne düşeni yapar.