DOLAR 32,3400 -0.07%
EURO 34,8790 0.06%
ALTIN 2.392,77-0,15
BITCOIN 20435646,39%
Ağrı
11°

HAFİF YAĞMUR

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

Mehmet Metiner: “Bir büyük millet tasavvuruyla PKK’nın oyununu bozmak…”

Mehmet Metiner: “Bir büyük millet tasavvuruyla PKK’nın oyununu bozmak…”

ABONE OL
11:13 | 15 Kasım 2022 11:13
Mehmet Metiner: “Bir büyük millet tasavvuruyla PKK’nın oyununu bozmak…”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Demokrasi ve Birlik Derneği’nin Genel Başkanı Mehmet Metiner’in bugünkü köle yazısını, 12 Kasım’da Ankara’da gerçekleştirilen ve Kürtlerin sorunlarına değinilen çalıştay oluşturdu.

Genel Başkan Metiner yazısında, “Demokrasi ve Birlik Derneği ile Demokrasi ve Birlik Vakfı’mızın 12 Kasım’da Ankara’da düzenlediği çalıştayda bir açılış konuşması yaptım.

İzninizle o konuşmamdan bazı bölümleri takdirlerinize sunmak isterim…

“Bizler, bu ülkede yaşayan Kürtler ve Türkler ve dahi bilumum unsurlar, aynı dine inanan ve aynı kıbleye yönelen bir büyük milletin evlatlarıyız.

Birlikte bin yıllarca sadece bugün vatan dediğimiz sınırlı toprak parçasında değil, dışarıda kalmış o büyük ve geniş vatan parçalarında da kardeşçe yaşamış, aynı ortak amaçlar doğrultusunda kader birliği etmiş, birlikte gülmüş, birlikte ağlamış bir büyük milletin, adına İslam milleti dediğimiz, hepimizi aynı iman ve duyarlılıkla birleştiren o büyük millet anlayışının mensuplarıyız.

O yüzden bu millet tasavvuruna vurguyu çok önemli buluyoruz.

Birlikte büyük olduğumuz dönemler, bu millet tasavvuruyla birbirimizle kenetlendiğimiz dönemlerdir.

Türk Fatih ile Kürt Selahaddin’i birlikte aynı amaç doğrultusunda hareket ettiren işte bu büyük ve bütüncül millet tasavvurudur.

İnanınız dostlar, ne İstanbul’un fatihi Sultan Mehmet Türklüğünü öne çıkarmıştır ne de Kudüs’ün fatihi Sultan Selahaddin Kürtlüğünün farkındadır. O dönemlerde akidenin şekillendirdiği bu büyük millet bilinci, etnik/ırki mülahazaları hatıra dahi getirmiyordu. Yani dava ne Türklük ne de Kürtlük davasıydı. Dava, ilayı kelimetullah davasıydı.

(…)

Kürtler denilince akla Selahaddinler gelmeli.

Bu ülkenin Kürtlerini şarkın sultanı ve İslam’ın kılıcı Selahaddin üzerinden okumak varken, terör örgütleri üzerinden okumak niye?

İşe bakış açılarımızı değiştirerek başlamalıyız.

O yüzden dilimizi kendimize ait kelimeler üzerinden oluşturmalıyız ki birbirimize gayrı gözüyle bakmayalım. Dahası, başkaları üzerinden de bakmayalım.

Millet anlayışımızı akidemize uygun bir biçimde güncelleyerek bakmasını bilmeliyiz.

Bunu başarırsak hep birlikte kazanırız.

Bunu başaramazsak bizi birbirimize etnik/ırki farklılıklarımız üzerinden düşmanlaştırıp vuruşturmak isteyenlerin kazanmasına sebebiyet vermiş oluruz ve hep birlikte mahvımıza yol açacak bir sürece de böylelikle kapı aralamış oluruz.

Burada bir hususun altını önemle çizmek isterim:

Bizim bu büyük millet tasavvurumuz, Türk’ü Türk olmaktan, Kürt’ü de Kürt olmaktan çıkartan, başka bir deyişle, herkesi bir potada eriterek farklılıkları yok eden bir tasavvur hiç değildir.

Tersine, bütün farklılıkları, Allah’ın ayetlerinden sayarak onları olduğu gibi korumayı ama bu farklılıkları eşitlik ve kardeşlik temelinde bir büyük bütüne dönüştürmeyi, dolayısıyla herkesin kendisi gibi kalarak kendini özgürce geliştirebileceği, ama bir diğeriyle bütünleşerek birbirine kazandıracağı bir anlayış temeline oturuyor.

Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak tasavvuru pekâlâ bu anlayış temelinde mümkündür.

Bunu isteyenlerin dili, o yüzden farklı olmalıdır. Birbirlerini bir tarağın dişleri gibi eşit görenler ancak bu eşitlikçi ve birlikçi projeye hayatiyet kazandırabilirler.

Gelin bu dili birlikte kuşanalım.

Bütün bunları etnik/ırki farklılıklarımızı koruyarak ama aynı damarda dolaşan kan olduğumuzu unutmadan pekâlâ gerçekleştirebiliriz.

Farklı uzuvları olan bir bedene dönüşebiliriz.

Birbirimize baş olmak için birbirimizin başını almaya gerek yok.

Birbirimizin başlarını tek bir başa dönüştürecek yeni bir yönetim modeli pekâlâ oluşturabiliriz. Bunun mümkün yolları bugün bulunabilir. Yeter ki istensin.

Biz Kürtler bu büyük buluşmayı yürekten diliyoruz.

Biz ayrılıkta azabı, birlikte rahmeti gören bir inancın mensuplarıyız.

Gelin, birbirimizi dışlamadan, birbirimize karşı etnik/ırki üstünlük iddiasında bulunmadan, etnik/ırki aidiyetlerimizi bir imtiyaz ve üstünlük iddiasına dönüştürmeden yüce Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (sav) dediği gibi bir tarağın dişleri gibi eşit olan bir kardeşlik bilinciyle hareket edelim diyoruz.

Temel hak ve özgürlüklerde herkesi eşit gören bir anayasal vatandaşlık anlayışıyla, aynı dine ve aynı kıbleye mensup kardeşler olarak ayrı başlar halinde hareket etmek yerine bedenlerimizi ve yüreklerimizi birbirine katarak ortak bir akılla omuzlarımızın üzerinde bir tek baş olalım.

Birbirimizin gövdeleri üzerinde yükselen tek bir baş olalım ki başkalarının ayakları olmayalım, başkalarının ayakları altında çiğnenmeyelim, en kötüsü de başkalarının postal yalayıcıları olmak gibi zelil bir duruma düşmeyelim.

“Ben bir Türk olarak hangi haklara sahipsem, Kürt kardeşimin de, başkaca kardeşlerimin de aynı haklara sahip olması gerektiğine inanıyorum” diyen bir bakış açısı, İslam’la şereflenmiş Türk bakış açısıdır. Bu bakış açısına can kurban diyoruz.

Türk’ü İslam’dan kopartmaya çalışanlar, İslamsız Türklük anlayışı inşa etmek isteyenler, bilesiniz ki Türk’e de Türklüğe de zarar verenlerdir.

Bu toprakların manevi mayasını bozmak isteyenlerdir.

İslamsız Türklük, Kürtlerin varlığını inkar eden, Kürtleri etnik anlamda Türk varsayan ırkçılıkla buluşarak bu ülkenin birliğine ve kardeşliğine zarar vermiştir.

Bu tarz bir Türklük anlayışı devletimizin bekası için bir tehdit, milletimizin birliği açısından da bir tahrip niteliğindedir.

Bu tür bir Türklük anlayışına Türk kardeşlerimizin akideleri gereği karşı çıktıklarını görmek, bizi yürekten sevindiriyor ve geleceğe dair umutlarımızı güçlendiriyor.

Bilsinler ki aynı akideye mensup Kürt kardeşleri de benzer bir Kürtlük anlayışına şiddetle karşıdırlar.

O yüzden en yüksek sesle diyoruz ki biz farklılıklarımızla anlamlı ve değerliyiz. Ve biz farklılıklarımızla birlikte Türkiye’yiz!

Kimlik inkarına dayalı anlayışları dışlayıcı ve çatışmacı buluyoruz. Ama kimlik siyasetlerini de aynı ölçüde zararlı addediyoruz.

İnkarın olduğu yerde dışlama ve çatışma olur. Bu da birliğimizi yok edecek bir sürece kapı aralar.

Hiçbirimizin bir diğerine üstünlüğü yoktur.

Hiçbirimiz içine doğduğumuz etnik aidiyet dolayısıyla değerli veya değersiz değiliz.

Biz birbirimizin eşiti ve kardeşleriyiz.

Değer ölçüsü olarak etnik/ırki aidiyetleri esas alanları kendimizden bilmeyiz.

Irkçılık ideolojisini bayraklaştıran Türk’ü de Kürt’ü de kendimizden bilmeyiz.

Demokrasi anlayışımızın da, birlik anlayışımızın da, millet tasavvurumuzun da temelinde yatan anlayış, işte bu anlayıştır.

(…)

Çok şükür o inkar, asimilasyon, baskı ve zulüm dönemlerini artık arkamızda bıraktık.

Biz tarihten hınç devşirmek isteyenlerden değiliz.

Bize o birilerinin devlet ve cumhuriyet adına yaptıklarına bakarak devletimize de cumhuriyetimize de düşmanlık besleyenlerden değiliz.

Bilesiniz ki, Kür’ün sorunu Türk’ün de sorunu, Kürt’ün talebi de Türk’ün talebidir. Kürt’ün derdini ve sorununu kendi derdi ve sorunu, Kürt’ün haklı talebini kendi talebi olarak görmeyen bir Türk’ün dindaşlık ve kardeşlik iddiası elbette sorunludur.

Kendisi için istediğinin aynısını Kürt kardeşi veya başka ırklara mensup kardeşleri için istemeyen bir Türklük anlayışı, dinimiz açısından sorunlu bir anlayıştır. Tersi de öyledir.

ETNİK VE SİYASİ BÖLÜCÜLÜĞE HAYIR ANAYASAL VATANDAŞLIK

Buradan bütün bir dünyaya ilan ediyoruz:

Biz Kürtler asla ayrılıktan yana değiliz.

Biz Kürtler her türlü etnik ve siyasi bölücülüğe karşıyız.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kendi devletimiz olarak görüyoruz.

Biz başkalarının Kürtleri değiliz, Türkiye Kürtleriyiz.

Türkiye bizim ana vatanımızdır.

Etnik/ırki anlamda elbette Türk değiliz. Tıpkı Türk, Arap, Çerkes vb kardeş milletler gibi dili ve kültürü olan bir milletiz biz.

Aidiyetimiz de, sadakatimiz de kendi devletimizedir.

Kendi devletimiz hepimize ait özellikleri ve farklılıkları elbette üzerinde taşımalı ve hepimizi temel hak ve özgürlüklerde eşitleyen bir vatandaşlık bilinciyle kucaklamalıdır.

Anayasal vatandaşlık denilen şey tam da budur.

“TÜRKİYE YÜZYILI”NDA KÜRTLER BİZ SADECE KÜRT VE TÜRK DEĞİLİZ BİRLİKTE TÜRKİYE’YİZ..

Cumhurbaşkanı tarafından “Türkiye Yüzyılı” vizyonu çerçevesinde vadedilen, herkesi kucaklayan daha demokratik ve daha özgürlükçü yeni bir anayasanın tam da bu anlayış üzerine oturması gerektiğine inanıyoruz.

Biz bu ülkede yaşayan tüm etnik/ırki unsurları kendimizden biliriz. Dillerini de kendi dilimiz biliriz. O yüzden göğsümüzü gere gere diyoruz ki, biz hem Kürt’üz, hem Türk’üz hem Çerkes’iz hem Arap’ız, hem Laz’ız…

Biz sadece Türk veya Kürt değiliz…

Biz birbirimizin kardeşiyiz, dengiyiz, eşitiyiz, hısmıyız, kısacası her şeyiyiz…

Biz birlikte Türkiye’yiz…

Kürtçe ne kadar anadilimiz ise Türkçe de Lazca da Arapça da Çerkesce de bizim ana dilimizdir. Ana ve ata yurdumuzda var olan bütün dilleri bir arada yaşatacak bir bilincin taşıyıcılarıyız biz.

İSLAM’LA ŞEREFLENMİŞ TÜRK MİLLETİNİN FERDİ OLMAK…

İslam’la şereflendikten sonra İslam’ın ve Müslüman milletlerin bayraktarlığını yapan Türk milletini şerefle ve hayırla yâd ederiz.

Türkler öylesine İslam’la özdeşleşmiştir ki, “Türk milleti” denildiğinde akla “İslam milleti” gelmiştir. O yüzden “Türk milleti” tanımını, ırkçı tınılardan dahi uzak tutacak bir hassasiyetle sahiplenmek, hayati önemdedir. Biz Kürtler bu anlamda İslam’la özdeşleşmiş, etnikçi/ırkçı anlayıştan ari “Türk Milleti” tanımlamasından zinhar rahatsızlık duymayız.

Dahası, kendimizi bu milletin bir ferdi olarak görmekten de zinhar rahatsız olmayız..

Bizim rahatsızlık duyacağımız ve kabul etmeyeceğimiz tek şey; Türk milletine etnikçi/ırkçı bir ideolojinin giydirilmesidir ve bu bağlamda biz Kürtlerin de Türk olduğu iddiası üzerinden yok varsayılmalarıdır.

Çok şükür bu inkar anlayışı tüm acılarıyla birlikte tarihe uğurlandı. Etnik kimliğin inkarı ve cebri asimilasyon politikalarının ürünü olan “Kürt sorunu” artık yok.

Biz Kürtler inkara ve asimilasyona dayalı “Kürt sorunu”nu tarihe uğurlayan cesur ve inançlı siyasetçi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bu yüzden derin bir saygıyla ve minnetle selamlıyoruz. Onun sayesinde artık Kürtleri sorun olarak gören, Kürtlerin varlığını, kimliğini, dilini ve kültürünü yok varsayan bir devlet ideolojisi yok artık.

Bu açıdan biz Kürtler Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ne kadar teşekkür etsek azdır.

Cumhurbaşkanımızı hepinizin huzurunda, kendi anadilimizle, “Biji Serok Erdoğan” diye saygıyla ve minnetle anmayı tarihi bir borç biliyoruz.

KÜRT SORUNU DEĞİL KÜRTLERİN SORUNU

Her şey bitti mi?

Bitmedi elbet.

“Kürt sorunu” artık yok, doğru, ama “Kürtlerin sorunu” var.

İnanıyorum ki bugün sorun olarak gördüğümüz her şey yarının Türkiye’sinde hiç olmayacaktır. Buna yürekten inanıyorum.

Ama elimizi çabuk tutmakta yarar var. Zira sorunların çözümündeki gecikmeler, sorundan beslenenlerin elini güçlendiriyor.

Vaktinde çözülmeyen her sorun bizi birbirimizden uzaklaştırıyor. Araya giren güvensizlikler, bizi birbirimize düşürmek isteyenler için enfekte bir zemin oluşturuyor.

GEÇMİŞİN SORUNU VE TORTULARI… ŞİMDİ VAKTİNDE ÇÖZÜM…

Sözün tam da burasında şu yalın gerçeği hatırlatmak isterim.

Şayet Kürtlerin varlığı inkar edilmemiş, dili yasaklanmamış ve Kürtler etnik bir asimilasyon politikasına maruz bırakılmamış olsaydı, bizim bir Kürt sorunumuz hiç olmayacaktı.

Etnik kimliğin inkarıyla ortaya çıkan bu sorun, vaktinde çözülmüş olsaydı, ülkemizin bu sorundan beslenen bir terör sorunu, bir dağ sorunu hiç olmayacaktı.

Terör örgütüyle mücadele yöntemlerindeki yanlışlıklar ve dahi sivil halka yönelik zalimlikler o inkarın kaskatı olduğu yıllarda geniş bir mağduriyet alanına sebebiyet vermemiş olsaydı, bugün karşımızda o mağdur sosyolojiden beslenen, uluslararası ve bölgesel güçlerden aldığı destekle adeta devletleşen bir terör oluşumu karşımızda olmayacaktı.

(…)

Başbakan olduğu dönemde Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın inkar ve asimilasyonla birlikte sivil halka yönelik yanlış terörle mücadele yöntemlerini sonlandırması, ne yazık ki artık etnik sorundan bağımsız bir başka soruna dönüşen terör olgusunu sonlandırmayı sağlayamadı.

O yüzden her şey vaktinde olmalı diyoruz.

Cumhurbaşkanının “Kürt sorunu artık yok, terör sorunu var” dediği husus tam da budur işte.

Doğrudur, Kürt sorunu, eski Türkiye’ye ait bir sorundu. Bu sorun artık yok. Ama bu sorunu gerekçe göstererek dağa çıkanlar, sorun çözüldüğü halde ellerindeki silahlarla dağda bulunmayı sürdürüyorlar.

(…)

İNKAR BİTTİĞİ HALDE İSYAN SÜRÜYORSA

Terör örgütünün başı Öcalan 1999’da yakalandıktan sonra “İnkar biterse isyan biter” demişti.

Erdoğan büyük bir cesaretle inkarı bitirdi ama Öcalan isyanı bitiremedi.

Paradoksa bakınız ki Öcalan’ı yakalayıp Türkiye’ye teslim eden ABD, sonrasında Öcalan’ın örgütünün her anlamda hamisi oldu. Bugün o örgüte Suriye’nin kuzeyinde bir devlet kurdurtmaya çalışıyor.

İşin en çelişkili ve trajik yanı şu: Türkiye Kürtlerine o örgüt üzerinden Erdoğan düşmanlığının empoze edilmesidir. İnkar, asimilasyon ve baskı politikalarının mimarı olanlar bugün Kürtlere sevdirilmek istenirken, inkar ve asimilasyonla birlikte Kürtler üzerindeki acımasız baskı politikalarına ve yanlış terörle mücadele yöntemlerine son veren Erdoğan’ın düşmanlaştırılması, biz Kürtlerin üzerinde önemle düşünmesi gereken bir olgudur.

Bunun anlamı açıktır: Kürtler için mücadele ettiğini söyleyen o örgütün demek ki öyle sanıldığı gibi, Kürtler diye bir önceliği ve Kürtlük diye bir hassasiyeti yok.

Onlar için öncelikli olan, ideolojik hassasiyettir. O terör örgütünün Kürtlerle ilgili hassasiyet iddiaları tamamen sözdedir.

Onlar Kürtler için bir iktidar istemiyorlar, Kürtlerin iktidar olduğu bir ülke de gerçekte olsun istemiyorlar.

İstedikleri tek şey, Kürtler üzerinde iktidar olabilmek. Kürtler üzerinde kendi ideolojik iktidarlarını kurabilmek. Ve iktidar marifetiyle de kendi makbul Kürtlerini oluşturabilmek.

Bu “Kürtler için Kürtlere rağmen” zihniyetinin demokrasi diye sarmalanması, ayrıca bir hilkat garibesidir.

Evet, onlar her Kürdü sevmezler. Kendi ideolojilerine ve iktidarlarına karşı çıkan Kürtleri de Kürt kabul etmezler.

Onlara kendilerinin iktidarda olamayacakları bir Kürt devleti dahi teklif etseniz, hiç kuşkunuz olmasın, bunu ellerinin tersiyle reddederler.

Onlar kendilerinin iktidarda olmayacakları bir Kürdistan olsun istemezler.

Onlar için Kürtler veya Kürtlük, sadece kendi ideolojik iktidarlarını kurmak için bir araçtan ibarettir.

(..)

Kendisine karşı çıkan Kürtleri acımasızca katleden bir örgütün Kürtler adına ve Kürtlük hassasiyetiyle hareket ettiğini söylemek, kocaman bir yalandan ibarettir.

Kürtlere yönelik baskı ve imha politikalarına karşı çıktığını iddia eden bir partinin, nedense o örgütün kendinden olmayan Kürtlere yönelik sindirme ve yok etme politikaları karşısında, bırakınız tek eleştirel laf etmeyi, onaylayıcı bir tutum sergilemesi de, Kürtlük ve Kürt hassasiyeti bağlamında not edilmesi gereken trajik bir çelişkidir.

EY PKK, BİZİM ADIMIZA KONUŞMA VE ÖLDÜRME!

Buradan dağdakilere sesleniyoruz: Bizim adımıza, yani Kürtler adına öldürmekten vazgeçiniz… Biz Kürtler adına konuşmaktan vazgeçiniz…

Biz Kürtlerin geleceğine dair konuşmaktan da vazgeçiniz…

Kürtlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi gerektiği iddiasında samimi iseniz, ellerinizdeki silahları bırakınız da öyle konuşalım…

Ellerinizdeki silahların gücüyle Kürtlere bir gelecek belirlemekten vazgeçiniz…

Bırakınız da biz Kürtler kendi siyasi tercihlerimizi kendimiz hiç bir silahlı tehdide ve baskıya maruz kalmadan özgürce yapalım…

Nasıl bir ülkede yaşamak istediğimize biz kendimiz özgürce karar verelim…

Kendimiz için nasıl bir gelecek istediğimize, kendi özgür irademizle biz karar verelim…

Nasıl Kürt olacağımıza, neye inanacağımıza veya inanmayacağımıza ve nasıl yaşayacağımıza da bırakınız kendimiz karar verelim…

Çekin aradan silahlarınızı…

Bu ülkede demokratik siyaset kanalları açıktır. Kürt halkına güveniyorsanız, silahlarınızı ebediyyen toprağa gömünüz ve sadece siyasette karar kıldığınızı gösteriniz…

Silahla siyaset bir arada olmaz.

Siyaset silahın emrinde olursa demokrasi de siyaset de ölür.

Ayrı bir devlet istemiyorsanız, Kürtler adına talep edilebilecek her şey, demokratik siyasetin konusudur. Ve pekâlâ bu taleplerin hepsi siyaset yoluyla hayata geçirilebilir.

Siyaset yoluyla elde edilebilecek talepler için siyaset dışı yollara sapmak gayrı meşrudur ve asla kabul edilemez.

(…)

HDP: KENDİNİZE GÜVENİYORSANIZ SIRTINIZI SİLAHA YASLAMAYIN!

Kürtler adına siyaset yaptığını iddia eden partiye de buradan sesleniyoruz:

Kendinize güveniyorsanız, sırtınızı silaha dayamadan ve silahtan medet ummadan Kürt halkının karşısına kendi fikirlerinizle çıkınız…

Demokratik ve özgür bir rekabet ortamında Kürtler kimi tercih edeceğine kendisi karar versin, kimin kendisini temsil edeceğine de bizatihi kendisi karar versin…

Bunu yapmıyorsanız/yapamıyorsanız ne Kürtler adına konuşunuz, ne de Kürtler için demokrasi mücadelesi verdiğinizi iddia ediniz.

Kürtler adına mücadele, Kürtlere kimden zulüm ve haksızlık gelirse gelsin, hiç bir amanın arkasına sığınmadan cesaretle karşı çıkmayı ve Kürtlerin başta hayat hakkı olmak üzere tüm haklarını herkese karşı ilkeli bir biçimde savunmayı öngörür…

Demokrasi adına mücadele de, silahlı çözümü reddetmeyi zorunlu görür…

Bunu yapmayanların/yapamayanların Kürtlük iddiaları da demokrasi iddiaları da sözden ibarettir.

Buradan ilan ediyoruz: Biz Kürtler silahın vesayetini de, silahın emrindeki siyasetin vesayetini de reddediyoruz. Bu tür vesayet biçimlerinin Kürtlerin hak arama mücadelesine zarar verdiğine inanıyoruz.

NEYİ KABUL NEYİ REDDEDİYORUZ… YENİ ANAYASA…

Biz etnik temelde ayrı bir devlet, federasyon ve otonomi taleplerini, millet olarak birliğimizi parçalayacak, bekamıza tehdit oluşturacak ve son kertede hepimize kaybettirecek girişimler olarak görüp reddediyoruz.

Hepimize ait tek devletimiz olsun. Ama bu devlet sonuna kadar demokrat ve özgürlükçü olsun.

Yeni bir anayasa bu yüzden olmazsa olmaz bir öneme sahiptir.

Geliniz bu temeldeki bir anayasayı birlikte yaparak güçlü Türkiye’yi birlikte inşa edelim diyoruz.

(…)

Geçmişten herkes/hepimiz ders çıkarmalıyız.

Birbirimizi anlamaya yönelmeliyiz.

Birbirimize kulak vermeliyiz.

Birbirimizin acılarını paylaşmalıyız.

Acılarımızı yarıştıran değil, ortaklaştıran bir anlayışla birbirimizle kucaklaşmalıyız.

Demokratik diyalogu esas almalıyız.

Sorunların çözümü için silahı ve şiddeti asla aklımızın ucundan dahi geçirmemeliyiz.

(…)

Birbirimize gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatırsak yüreklerimiz birbirine hasım olur.

Birbirimizi gören gözlerimiz olsun, hatta birbirimiz için ağlayan gözlerimiz olsun bizim.

Birbirimizi her daim duyan kulaklarımız olsun, hatta en aykırı lafları duyduğumuzda bile dinlemeyi anlayışla sürdüren kulaklarımız olsun bizim.

Birbirini sevgiyle tutan ellerimiz olsun.

“TÜRKİYE YÜZYILI”NIN İNŞACILARI OLALIM BİRLİKTE…

Gün, o büyük buluşmayı yürekten sağlama günüdür.

Gelin canlar hep birlikte olalım diyoruz…

Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine olalım…

Neysek o olalım, olduğumuz gibi kalalım, ama hep birlikte Türkiye olalım…

Güçlü Türkiye’yi de yeni bir anayasa temelinde hep birlikte inşa edelim…

“Türkiye Yüzyılı”nın hep birlikte inşacıları olalım…” ifadelerine yer verdi.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.