Güncel

Mehmet Metiner’den Hakan Fidan’a dair üç-beş söz


Hakan Fidan’ı Girişim dergisini (1985-1990) çıkardığımız yıllardan tanırım bilirim.

O en çetin dönemlerde kimliğinden ödün vermeden, güç sahipleri karşısında eğilmeden-bükülmeden doğru bildiği yolda dosdoğru yürüyen biridir.

O bir mücadelenin içinden gelen biridir.

Kolay dönemlerin adamları bunu anlamaz bilmez ama o günleri bilen bilir.

Kolay zamanların kahramanlarından değildir o.

Zor zamanların adamıdır.

Bir davası olan ve gerektiğinde davası uğruna bedel ödemekten kaçınmayan bir mücadele adamıdır o.

Türkiye onun sevdasıdır.

Türkiye’de yaşayan herkes onun için değerlidir.

Herkesi farklılıklarıyla anlamlı ve değerli bir bütün olarak gören biridir o.

Ayrıştırıcı değildir.

Birleştiricidir.

Etnik milliyetçi, yani kavmiyetçi/ırkçı değildir.

Etnik milliyetçiliği, yani kavmiyetçiliği/ırkçılığı cahiliye pisliği olarak gören bir akidenin mensubudur.

Peygamberimizin dediği gibi, herkesi bir tarağın dişleri gibi müsavi/eşit gören bir akidenin…

Veda Hutbesi onun amentüsüdür.

Kavmî/ırkî mensubiyetleri bir üstünlük vesilesi olarak görmez.

Ne Türk’ü Kürt’ten üstün tutar ne de Arab’ı Acem’den.

Üstünlüğü sadece takvada gören bir akidenin mensubudur o.

Bilesiniz ki Hakan Fidan’ı övmek için yazmıyorum işbu satırları.

Yalnız kendisine yapılan haksızlıkları ve haksız ithamları gördüğüm için susmanın başka tür bir haksızlık olacağına inandığım için yazma gereği duyduğumu belirtmek isterim.

Hakan Fidan’ı sanki “Kürt düşmanı” veya “Kürtlerin kazanımından rahatsızlık duyan şahin milliyetçi” gibi takdim edip düşmanlaştırmaya çalışanlar kendisine bilerek veya bilmeyerek çok büyük haksızlıklar ediyorlar.

Herkes gibi değerli Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın da üslubu tartışılabilir ama niyeti ve amacı hakkında kuşku uyandıracak sözler etmek, dahası ve en fenası onu süreç karşıtı bir konuma yerleştirmek, asla iyi niyetle bağdaşır bir tutum değildir. Tersine çok büyük bir haksızlıktır. Bühtandır.

Hakan Fidan bu türden kirli suçlamaların muhatabı kılınacak son kişi bile olamaz.

Hakan Fidan’ın Suriye ve SDG konusunda zaman zaman sert veya tehditkar gibi görünen dilini iyi niyetle eleştirmek anlaşılabilir bir şeydir. Eminim ki Dışişleri Bakanımız bu eleştirilerden rahatsızlık duymaz. Hatta dil ve üslup bahsinde yapılan dostane ve iyi niyetli uyarılardan ders çıkartır. Ancak niyetini ve amacını düşmanca görüp bozgunculukla suçlayanların da asıl niyetini ve amacını görüp üzülür.

Hakan Fidan’ın dilini ve üslubunu eleştiren o birilerinin dili sürece çok daha zarar verici bir bozgunculuk içeriyorsa oturup düşünmek lazım. Demek ki Hakan Fidan’ı hedef tahtasına o birilerince oturtulması, başka bir planın parçasıdır.

Söylemek bile gereksiz:

Hakan Fidan’la niyet ve amaç konusunda aynı yerde duruyoruz. Ama dil ve üslup konusunda bazen farklılaşabiliyoruz. Bu da son derece doğal. Hakan Fidan’ın SDG’ye yönelik uyarıları benim açımdan ne “tehdit” anlamına geliyor, ne de Kürtlerin statü ve hak sahibi olmalarından duyulan rahatsızlık anlamına... Bu türden bir çıkarım hem yanlış hem Hakan Fidan’a haksızlık olur. Dil ve üslupta bu algılamayı oluşturacak bir yan varsa onu usulüne uygun dile getirmek de elzem olan bir husustur. Ve bu dostane uyarı sürecin ruhuna da pek bir uygundur.

Hakan Fidan temel siyasa, niyet ve amaç bahsinde kendi şahsi düşüncelerini dile getirmiyor, AK Parti’mizin ve Cumhurbaşkanımızın esas aldığı görüşleri savunuyor.

Meclis Komisyonu’na sunulan AK Parti raporunu okuyanlar ne dediğimi anlar.

Yani Hakan Fidan Cumhurbaşkanımızın ve AK Parti’mizin dediklerinin dışında kendine ait bir şey söylemiyor.

Diyeceğim o ki, dil ve üsluba dikkat çekenlerin kendi dil ve üsluplarına herkesten önce ve herkesten çok dikkat etmeleri gerekir.

Benim tanıdığım Hakan Fidan dil ve üslup bahsinde yapılan dostane uyarıları önemser.

Hakan Fidan’ı sureti haktan görünüp düşmanlaştıran Çandargiller sürecin asıl bozguncularıdırlar.

Ve herkes bilsin ki Hakan Fidan’ımızı onlara asla yedirmeyiz.