1 Ekim’de TBMM açılıyor.
CHP Cumhurbaşkanını protesto için katılmayacağını duyurdu.
Gerekçe şu:
“Cumhurbaşkanı nezdimizde meşruiyetini yitirmiştir.”
Oysa geçen yıl Cumhurbaşkanının önünde saygıyla ayağa kalkmışlardı.
İlginç ve manidar bir durum.
Cumhurbaşkanının meşruiyetine CHP karar veriyor.
CHP isterse meşru istemezse meşru değil!
Belli ki kendini bu ülkenin, bu cumhuriyetin ve bu milletin sahibi olarak görüyor. O yüzden millet tarafından hür ve helal oylarla seçilmiş olsa bile Cumhurbaşkanının meşru olup olmadığına karar verme yetkisinin de kendinde olduğuna inanıyor.
CHP’nin kendini partilerden bir parti olarak görmüyor olması, demokrasi ve demokratik siyaset açısından ziyadesiyle sorunlu bir patolojiye işaret ediyor.
Görünen o ki CHP “meşruiyet” üzerinden yanlış ve zararlı bir siyasi kriz üretmeye çalışacak.
DEM Parti’nin tam da bu süreçte takınacağı tavır çok önemli olacak.
Dahası, belirleyici ve dönüştürücü olacak.
Cumhurbaşkanı süreci yürütme mevkiinde.
DEM’in önceliği ise sürecin başarıya taşınmasında işlevsel bir rol üstlenmek.
Cumhurbaşkanına karşı saygıyla bağdaşmayan bir tutumun sergilenmesi, sürecin ruhuyla ve hassasiyetiyle bağdaşmayacağı gibi DEM’in öncelikli siyasetine de ters.
DEM inanıyorum ki CHP’nin yedeğine kendini düşürmez.
Meclise katılır.
Cumhurbaşkanı meclise geldiğinde tavrı nasıl olur?
Kritik soru bu.
Geçen yıllarda olduğu gibi oturmayı mı tercih eder yoksa saygı gereği ayağa kalkıp alkışlama yoluna mı gider?
Şahsi kanaatim şu:
Birinci tavır, sürecin ruhuyla bağdaşmaz. Öcalan’ın açıkladığı yeni paradigmaya da ters bir davranış olur.
İkinci tavır, sürecin paradigmasına yakışır bir siyaset olur ve DEM bu yeni siyasetiyle değiştirici bir misyon için gerekli olan güveni sağlamış olur.
Birinci tavır, DEM’i siyaseten güdükleştirir ve DEM’in asla değişmeyeceği algısını güçlendirir. Bu süreç karşıtlarını sevindirir.
İkinci tavır, DEM’i siyaseten güçlendirir ve DEM’in etki gücünü arttırır.
Öcalan tarafından açıklanan yeni paradigmanın siyasetini görünür kılan DEM’in sürecin başarısındaki rolü büyük olur.
CHP’nin son tahlilde süreci sekteye uğratmayı amaçlayan kriz siyasetini çok daha olgun bir siyasetle aşan bir DEM’in Türkiye toplumundaki inandırıcılık ve güvenilirlik katsayısı da artar.
DEM’in önceliği sürecin başarısı ve kalıcı barışın sağlanması ise yapacağı şey bellidir.
Umarım eski alışkanlıklarından ve reflekslerinden vazgeçtiklerini ve yeni paradigmaya uygun olarak kendini siyaseten konumlandırdıklarını göstererek sürece çok anlamlı katkı sağlarlar.