Katılıyorum, DEM-BİR ve genel başkanı Metiner, daveti fazlasıyla hakediyordu.
Bizler bu tarihin hem şahitleri, hem mağdurlarıyız.
İllaki dinlenmek gibi bir ısrarın içinde değildik ve olmayız da.
Dinlenseydik, Komisyonun çalışma usullerine ve amaçlarına bir katkımız olur muydu takdir kamuoyunundur.
Komisyonun görevi defalarca ifade edildiği, ve dışardan yazılan yazılarla da vaaz edildiği gibi, silah bırakma süreciyle ilgili yasal düzenlemeleri TBMM’ye tavsiye etmekti.
Aslına bakarsanız bunun için mecliste bir komisyon değil güvenlik ve istihbarat bürokrasisinin içinden bir komisyon kurmak amaca daha uygun düşerdi.
Demokrasi taleplerini değerlendirmek ve dinlenen annelerin acısına , yıllardır süren yasına iyi gelecek bir yüzleşme programı tasarlamak amacı yoktu komisyonun.
Bana kalırsa dinlemeler sınırı çizilmiş bir görevi yerine getirmek amacıyla gerçekleşti.
Oysa uluslararası deneyimlerde süreç tam olarak ve bütün yönleriyle ve çok geniş bir katılımla ilerler.
Tayakkuz hali içinde ve aceleci bir anlayışla sürdürülen bu türden bir çalışmadan beklenenler sınırlı olmak zorunda, öyle de olacağa benziyor.
Hayırlısı diyelim.
Bu vesileyle söylemek isterim, beni çok üzen şey, hemen hiç bir sanatçının komisyona çağrılmamış olmasıdır.
Arjantin’in kendi geçmişinin hesabını görüp tarihiyle yüzleşmesi sürecini Nunca Mas- Bir Daha Asla- adıyla bilinen ve binlerce sayfadan oluşan bir metinle kaleme alan kişi, adı sık sık Nobel ödülü için geçen ve bizde de birçok romanı yayınlanmış olan Arjantinli yazar- romancı Ernesto Sebato’ydu.
Yani bu tür süreçlere ülkenin sanatçısı seyirci kalmaz.
Bizim komisyonda temsil edilen hiç bir partinin dinlenecekler listesinde bir romancı, bir sinema sanatçısı veya bir müzik sanatçısının ismine rastlamadım.
Her parti kendi periferisinden bir takım insanları davet listesine eklemişti.
Kimlik uğruna ölünmüş, öldürülmüş…
Binlerce olayın ve ölümün gerçekleştiği bir ülkede sanatçılar yazarlar ne yapmış acaba, bir nehrin kenarına oturup manzarayı seyre mi koyulmuş?!!
Hiç biri şöyle kalplere dokunan bir tek söz yazmamış bir tek film karesi çekmemiş mi acaba?
Bu dinlenen arkadaşların tümü elbette çok kıymetli, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşanan “çatışma süreçlerini çalışmış” oldukları bilgisi var kamuoyunda.
Peki nasıl çalışmış bu arakadaşlar ki, bizim milli çatışma sürecinin muhatabı kabul edilen PKK ve lideri Öcalan için, elli yıl sonra İsmet İmset’in PKK – Ayrılıkçı Şiddetin 20 Yılı (1973 – 1992) ile Aliza Marcus’un Kan ve İnanç kitapları dışında kayda değer bir tek eser, bir tek tez çalışması hiç akla gelmiyor!
Türk aydını da Kürt aydını da en azından İttihat Terakki’nin kuruluşundan beri illegal çalışmayı çok sever diyeceğim ama işin şakayı kaldırır yanı yok, onun da farkındayım.
İşin garibi bir romancının bir yazarın bir sinema sanatçısının çıkıp ta bu ülkenin sanatçılarını dinlemeyecek misiniz dememiş ve kamu huzurunda böyle bir talepte bulunmamış olmasıdır!
Böyle bir komisyon sırf “bir görevi yerine getirmek” amacıyla kurulmaz.
Kalplere iyi gelebilecek, gerilmiş sinirleri sukuta davet edecek ve benim tarifini yapmada muktedir olamadığım bir ruha ihtiyacı vardı komisyonun.
Ama gel gör ki, elimizi çabuk tutmazsak, sanki dağda silahlı binlerce insan bir gece şehre inecekmiş gibi hissetmek ve hissettirmek pek de iyi olmadı!
Bunlar umarım dostça eleştiriler olarak görülür.
Sürecin selametle yoluna devam etmesi ve silahların toprağa değil, tarihe ebediyen gömülmesi için mücadele eden herkesi desteklemeye ve saygı duymaya devam edeceğiz.