Türkiye siyasetinde son günlerde dikkat çeken yeni bir kavram olarak “Bahçeli Modeli” kazandırıldı. Bu ifadeyi hukukçu kimliğinin yanı sıra MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız dile getirdi.
TBMM’de kurulan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” çalışmalarında konuşan Yıldız, farklı üniversite ve düşünce enstitülerinden akademisyenlerin kıymetli önerilerini ve sunumlarını dinledik, hepsi önemli ama bizim sürecimize benzemiyor. Bu sürecin ismi Bahçeli Modelidir. Süreç tamamlanınca dünyaya örnek olur, literatüre gireceğini de ifade etmesi yepyeni bir tartışmayı beraberinde getirdi.
Bu iddia, yalnızca bir siyasi slogan değil, aynı zamanda Türkiye’nin önümüzdeki dönemde nasıl bir yol haritası izleyeceğinin de ipuçlarını taşıyor. Çünkü komisyonun gündeminde sadece akademik raporlar yok; örgütlerin silah bırakması, bölgedeki toplumsal barışın tesis edilmesi ve yeni yasal çerçevelerin hazırlanması gibi kritik başlıklar var.
Meclis kulislerinde konuşulanlara göre, Ankara’daki toplantılarda akademisyenler; İrlanda’daki IRA süreci, Kolombiya’daki FARC anlaşmaları, İspanya’daki ETA örneği gibi deneyimleri anlattı. Ancak MHP kanadı, Türkiye’nin kendi özgün tecrübesini ortaya koyması gerektiğini vurguluyor. Yıldız’ın “Bizimkine benzemiyor” sözü aslında tam da bu farkı işaret ediyor.
Peki Bahçeli Modeli nasıl şekillenecek?
Öncelikle, süreç devletin merkezinde, TBMM çatısı altında yürütülüyor. İkinci olarak, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin uzun yıllardır “terörle mücadelede devlet aklı ve kararlılık” çizgisi, sürecin ideolojik omurgasını oluşturuyor. Üçüncü olarak, toplumun farklı kesimlerinden –akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, hukukçular– görüş alınarak raporlaştırılan öneriler, ileride hukuki düzenlemelere dönüşebilir.
Elbette bu tabloya eleştirel yaklaşanlar da var. Özellikle DEM ve sol çevreden sürecin şeffaflığını sorguluyor; “toplumsal zemini yok, masa sadece iktidar ve Meclis’le sınırlı kalırsa sonuç alınamaz” diyorlar. CHP ise sürecin “toplumsal barışa katkı vermesi için kapsayıcı olması gerektiğini” hatırlatıyor. Uluslararası gözlemciler ise Ankara’nın bu hamlesini yakından takip ediyor.
Bugün geldiğimiz noktada, Bahçeli Modeli henüz bir taslak, bir kavramsal çerçeve. Ancak Ankara’daki hava, bunun sadece iç politika değil, aynı zamanda dışarıya da “Türkiye kendi yolunu buluyor” mesajı vermek için kullanıldığı yönünde. Eğer süreç olgunlaşır, somut adımlara dönüşür ve bölgede kalıcı barış getirirse; gerçekten de literatürde “Bahçeli Modeli” diye bir kavramın yer alması şaşırtıcı olmayacaktır.
Türkiye, bu yeni barış paradigmasını Meclis koridorlarından, Diyarbakır’dan, Ağrı'dan, Kars'tan, Urfa'dan, Van’dan, Hakkâri’den yükselen taleplerle besleyebilirse, dünya kamuoyunda da ses getirebilir. Aksi takdirde, bu iddialı söylem yalnızca siyaset literatüründe unutulmuş bir model olarak kalma riski taşır.
Son söz: Bahçeli Modeli ya tarihe geçecek, ya da siyasetin raflarında unutulacak. Karar, Ankara’nın bu süreçte ki şeffaflığına, cesaretine ve toplumun tüm kesimlerini kapsama iradesine bağlı. Her şeyin hayırlısı...