Nihat Aydın’ın Kaleminden... Ağrı’da Seçilip Danışmanlığa Ağrılı Almamak: Temsil mi, Tembellik mi?

Yıllardır tekrarlanan bir durum var: Ağrı’dan milletvekili seçilen isimler, Ankara’daki danışman kadrolarını oluştururken kendi memleketlerinden, yani Ağrılı gençlerden, eğitimli isimlerden neredeyse hiç faydalanmıyor. Bu durum hem AK Parti vekilleri için geçerli hem de muhalefet cephesinden seçilen DEM Parti milletvekilleri için.

Peki bu neden böyle?

Bu sorunun ardında birkaç temel neden olabilir. En hafif tabirle diyebiliriz ki ya güvenmiyorlar, ya da işlerine böyle geliyor.

Güvensizlik mi? Planlı uzaklaştırma mı?

Bir milletvekili, halkın oyuyla meclise gönderildiğinde sadece kendisini değil, kentin birikimini ve sesini de Ankara’ya taşır. Ancak bu vekiller, kendi kadrolarını oluştururken Ağrı’da üniversite bitirmiş, yüksek lisans yapmış, halkla ilişkileri güçlü olan gençleri tercih etmiyor. Yerine İstanbul’dan, Ankara’dan ya da farklı şehirlerden tamamen yabancı isimleri danışman kadrosuna alıyorlar.

Danışman dediğimiz kişi, milletvekilinin kulağı, gözü, bazen de dili gibidir. Vekilin bir gün içinde onlarca kişiyle görüşmesi mümkün değildir. İşte bu noktada danışmanın görevi, öncelikli olanı ayıklamak, halkla temas kurmak, sorunları süzmek ve çözüm üretmektir.

Ama düşünün ki Ağrılı olmayan bir danışman için “Taşlıçay’daki baraj projesi”, “Tutak’taki sağlık ocağı eksiği” ya da “Doğubayazıt’taki sınır ticareti” sadece kelimelerden ibarettir. Oysa bu sorunları yaşayan bir memleket çocuğu, daha kapıdan içeri giren kişinin derdini yüzünden anlayabilir.

Bir örnek: Ahmet Ağa’nın oğlu Süleyman

Diyelim ki, Ahmet Ağa’nın oğlu Süleyman, köyünden kalktı geldi meclise. Ankara’yı bilmez, protokolü tanımaz, üstü başı biraz yorgundur. Eğer danışman da Ağrılıysa, bir selamla hemen tanır: “Süleyman sen misin? Hani bizim Süleyman Ağa’nın oğlu!” der. Hâlini hatırını sorar, doğru odaya yönlendirir, taleplerini uygun şekilde iletir. Ama danışman yabancıysa, ilk tepki şu olur: “Kimsin, ne iş yaparsın, neye geldin sen?”

İşte bu küçük detaylar, halkla vekil arasındaki köprüyü kurar ya da yıkar.

Danışman mı, sekreter mi?

Eğer danışman, sadece vekilin telefonuna bakan, sosyal medya paylaşımı yapan bir görevli haline geldiyse, biz buna artık “danışman” değil “sekreter” demeliyiz. Oysa danışman dediğin, vekilin hem siyaset aklını besleyen, hem de saha reflekslerini diri tutan kişidir.

Soruyorum size: Ağrı’yı hiç görmemiş bir kişi, Ağrı’nın derdine nasıl derman olabilir?

Nitelikli Ağrılılar yok mu?

Elbette var. Ağrı’da eğitim almış, sonra üniversite kazanmış, kamu kurumlarında ya da özel sektörde çalışmış binlerce genç var. Bu gençlerin çoğu, milletvekillerine özgeçmişlerini göndermiş, gönüllü olarak hizmet etmek istediğini beyan etmiş ama karşılık bulamamış.

Çünkü mesele çoğu zaman liyakat değil, kontrol edilebilirliktir. Dışardan gelen biri, vekilin siyasetini sorgulamaz. Talimatı uygular, çantasını taşır, notunu yazar. Ama Ağrılı bir danışman, yanlışları söyleyebilir.

Son söz: Ağrı’yı temsil eden milletvekilleri, Ağrı halkından korkmasın. Onlara danışsın, birlikte çalışsın. Aksi halde halktan kopuk bir vekillik, sadece tabelada “Ağrı Milletvekili” olmaktan öteye geçemez.