Ağrı Öğretmenevi’nde gerçekleştirilen ve AK Parti kanadından üst düzey bir MKYK üyesinin de katıldığı toplantı, siyaset dilinin resmî protokol kalıplarından sıyrılıp sahadaki gerçeklerin konuşulduğu ender buluşmalardan biriydi. Salonda AK Parti İl Başkanı İlhami Yıldız ve yönetimi vardı. En önemlisi, sivil toplum kuruluşlarının temsiliyeti hissediliyordu.
Açılışı Orta Doğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nihat Aydın yaptı. “Biz buna barış süreci demiyoruz, kardeşlik süreci diyoruz” diyerek söze başladı; Malazgirt’ten Çanakkale’ye uzanan ortak hafızayı hatırlattı, süreci sahiplenen Cumhurbaşkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye teşekkür etti. Tonu uzlaştırıcıydı; beklentisi net: bu sürecin yere, yani Ağrı’nın gerçek gündemine basması.
Toplantının kırılma anı ise Ağrı Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Saim Alparslan’ın konuşmasıydı. STK temsilcileri arasında en yüksek alkışı aldı; çünkü herkesin içinden geçeni, diplomatik süzgeçten geçirmeden söyledi. “Ankara’dan tepeden atama istemiyoruz; Ağrı’nın toprağını yutmuş, soğuğunu hissetmiş siyasetçi istiyoruz” cümlesi salonda bir ‘oh’ etkisi yarattı. Seçilmişlerin ve atanmışların şehre nüfuz etmeden “uğrayıp gitmesine” itirazını, “Eski-yeni hiçbir vekilin burada evi yok” serzenişiyle somutladı.
Sağlık başlığına geldiğinde dil sertleşti. “Stajyer doktor, stajyer vali, stajyer kaymakam” ifadesiyle, deneyim eksikliğinin Ağrı’ya bedel ödettiğini savundu. Bu, hekimleri ve bürokrasiyi hedef almaktan çok, merkezî atama pratiklerinin şehre uygunluk testinden geçmesi gerektiğine dair bir çığlıktı. Ağrı’nın hastane kapasitesi, uzman hekim tutunması, sevk yükü gibi yapısal başlıklara kulak verilmesi gerektiğini vurguladı.
Alparslan, bakanların “valilik- parti binası- havaalanı” üçgeninde sıkışan ziyaretlerini de eleştirdi: “STK’lar muhatap alınmıyor” dedi, sahadan beslenmeyen kararların raf ömrünün kısa olduğunu hatırlattı. Bu noktada Valilik makamına dönük sitemleri de oldu; şehrin koordinasyon aklında STK’ların dışarıda bırakıldığı algısı, salonda yankı buldu.
Toplantıya katılan MKYK üyesinin ismi salonda farklı telaffuzlarla anıldı; burada zikretmiyorum. Asıl mesele, kimlerin geldiği değil, neyin söylendiğiydi. Ve dün o salonda, “kardeşlik” vurgusuyla açılan kapının ancak adaletli hizmet, liyakatli atama ve şehre kök salma iradesiyle açık tutulabileceği net biçimde dillendirildi.
Benim notum şu: Ağrı’da siyaset, protokol metinlerinden değil, taziye evlerinden, poliklinik kuyruklarından, işletmelerin nakit akış tablolarından okunmalı. Alparslan’ın konuşmasını değerli kılan, tam da bu hayatın içinden konuşmasıydı. Haftada “15-16 taziye” cümlesi, sosyolojiyi ve yoksunluğu tek satıra sığdıran bir alarm zili gibiydi.
Siyaset sınıfı için ev ödevi açık: Eğer “kardeşlik” sadece bir başlık değilse, STK’ların bu çıplak hakikatlerini tutanaklara değil, icraata yazmak gerekiyor. Ağrı’nın istediği şey büyük değil: Kalıcı hekim, liyakatli yönetici, şehre ev kuran vekil, dosyaya değil insana bakan bir idare. Dün salonda alkışlanan da buydu.