Ağrı’nın Zirvesinde Bekleyen Gemi: Mit, Hafıza ve Gerçeğin Üzerindeki Kar

Ağrı/Ararat/Gılî Dağı’nın doruğunda, binlerce yıldır erimeyen bir buz var: Sadece jeolojik değil, zihinsel bir buz. Kimine göre bu, Hz. Nuh’un tufandan sonra sığındığı liman; kimine göre ise, insanlığın kolektif hafızasına kazınmış en inatçı masallardan biri.

Her iki durumda da, o buzun altındaki “gemi” meselesi, tarih ile inanç, efsane ile arkeoloji, gurur ile ticari turizm arasında bir gerilim hattı olarak yaşamaya devam ediyor. Bu nedenle tartışma büyük, önermeler ise bazen bilimsel olmaktan uzaklaşıp yerel ve duygusal bir tona bürünmektedir. Ama her halükarda Nuh'un gemisi ile ilgili Ağrı'nın ve Iğdır'ın kollektif belleğinde derin izlerin çok yansımaları bulunmaktadır.

Tevrat, “Ararat Dağları” der; Kur’an, “Cudi”yi işaret eder. Lakin insan zihni, coğrafyanın siyasi sınırlarından ve kutsal metinlerdeki kelime seçimlerinden daha atak bir özelliğe haizdir. Böylece, 5.137 metre yükseklikte, kışın bile sislerle hırpalanan Ağrı Dağı, birdenbire dünyanın en ünlü limanına dönüşür. Evet, denizi yoktur ama işte tam da bu yüzden, “oraya gemi oturmaz” diyenlerin aksine, hikâyeyi daha cazip kılar.

19. yüzyılın misyoner gezginlerinden 20. yüzyılın uydu meraklılarına kadar herkes bu dağa bir “gemi” yükledi. 1959’da Tendürek eteklerinde Durupınar mevkiinde tespit edilen gemi biçimli kaya formasyonu, bilim dünyasının soğukkanlı “doğal oluşum” tanımıyla yetinmesine rağmen, inançlı kitlelerin gözünde “kanıt” statüsüne terfi etti. Kim bilir, belki de jeoloji ile teoloji arasındaki en büyük fark, birinin taşın yaşıyla, diğerinin taşın anlamıyla ilgilenmesidir.

Ağrı Dağı, yüzyıllardır kendi sakinlerine bile tüm zirvesini göstermeyen, kışın bembeyaz kefene bürünüp yazın bulut perdesi çeken huysuz bir devdir. Böylesi bir dağın tepesine gemi koymak, hem tabiatın hem de tarihin cilvesi gibi durur. Sanki insanlık, tufan sonrası karaya oturan gemiyi değil, kendi hayal gücünü burada demirlemiştir.

Yine de bir hakikat payı var ki efsaneler, coğrafyadan bağımsız yaşamaz. Ağrı Dağı, sadece bir dağ değil, kültürel ve dini anlamlar deposudur. Bir yandan Ermeni efsanelerinde “Hayastan’ın kutsal dağı”, öte yandan Osmanlı arşivlerinde “Hudud-i Şarkiye’nin dev bekçisi”… Şimdi ise uluslararası belgesellerde “Nuh’un Gemisi’nin muhtemel adresi.” Görünen o ki, geminin tam yeri bulunmasa bile, hikâye hep “yüksekte” kalacak.

Belki de asıl mesele, gemiyi gerçekten bulmak değil; onu ararken insanlığın hafızasında inşa edilen ortak bir efsaneyi sürdürmek. Çünkü bazen liman, kara değil; liman, hafızadır. Ağrı Dağı’nın eteklerinden İshak Paşa Sarayı'ndan bakınca, zirvede bekleyen o hayali gemi, bize sadece tufandan değil, insanın kendini anlatma arzusundan da söz eder. Ve kim bilir, belki de asıl tufan, gerçeğin sular altında kalmasıdır.