DOLAR 32,3389 0.17%
EURO 35,1759 -0.04%
ALTIN 2.241,02-0,10
BITCOIN 2081756-5,59%
Ağrı

KAR YAĞIŞLI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Kızılaslan: “Memleketimiz Ağrı’nın kalkınmasına dair fikirlerim”

İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Kızılaslan: “Memleketimiz Ağrı’nın kalkınmasına dair fikirlerim”

ABONE OL
19:18 | 24 Temmuz 2023 19:18
İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Kızılaslan: “Memleketimiz Ağrı’nın kalkınmasına dair fikirlerim”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Vefa Kızılaslan, Ağrı ilimiz sorunlarına ve ilimizin kalkınmasına nelerin yardımcı olacağına dair bir köşe yazısı hazırladı.

Genel Başkan Kızılaslan’ın yazısında, “Sevgili hemşerilerim bugün Ağrı’nın kalkınması nasıl olur? Sorusuna cevaben naçizane kendi fikirlerimi paylaşacağım.

Öncelikle bu kapsamlı yazıyı okumadan önce şunu belirteyim; Ağrı da herhangi bir adaylığım söz konusu değildir. Bu yazıyı tamamen memleketini sizler gibi seven sorumlu bir hemşeriniz olarak kaleme aldım. Bir diğeri katkılarınıza ve yapıcı eleştirilere yazı tamamen açıktır. İsteyen bunu istediği yerde kullanabilmekle beraber nezaketen ve emeğe saygı olması açısından alıntı yapacaksanız alıntı olduğunu ve yazarı belirtmenizi rica ediyorum.

İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Vefa KIZILASLAN.

Kıymetli dostlar çoğu zaman hepimiz bu konuya kafa yormuş çoğu kez ben olsam demişizdir. Öncelikle ben olsam söylemini biraz daha kurumsallaştırmak adına şunu söylemek isterim, bir proje üretilirken kaynaklar, kısıtlar, termin, maliyet geri dönüşümü, uygulama gibi bazı süreç ve kıstaslar vardır. Dolayısıyla çok basitmiş gibi görünen her çözüm doğru çözüm olmayabilir. Bir ilin kalkınması önemli bir konudur. Sadece kendi iç dinamikleri değil çevre iller ve ülke dinamikleri ile de ilgilidir.

Biraz ısınma turu yaptıktan sonra “Ağrı Kalkınma Planı” nı işlemeye başlayalım:

1. Kapsamlı bir kalkınma planı

Bir ilin kalkınması için öncelikle basit projelere değil birbirini tetikleyen bir dizi kalkınma hamlesine ihtiyacı vardır. Yani “şurada şu yol olsa memleket düzelir” fikri yavan bir fikirdir. Bütüncül bir konseptin geliştirilmesi gerekir. Bunun içinde önce ilin mevcut durumu, öne çıkarılabilecek var olan değerlerinin fizibilitesi, yatırımlarla ile kazandırılması muhtemel değerler, proje planı ve genel konseptin ortaya konması gerekir.

Ulaşımdan, turizme, ekonomiden, tarıma, eğitime bir dizi eylem planının kurgulanması gerekmektedir. Tıpkı GAP projesi gibi birçok farklı sektörü ayrı ayrı çalışmak gerekir. Ayrıca bunu çalışırken de çevre illeri de çalışmak gerekir. Bu plan çalışılırken her ilçede ayrı bir proje çalışılması gerek.

Bu projeler silsilesinin kaynak tespiti, sıralaması, terminleri, sorumluları, kısa orta ve uzun vade planlamaları gibi ciddi bir proje yönetimi yapılmalıdır. Bunun için bugün proje uzmanları bulunmaktadır ve çok kapsamlı projeleri yürütmektedirler.

Türkiye’de Eskişehir, Konya ve yurt dışında en azından benim gözlemlediğim Barselona, Viyana gibi şehirler incelenmelidir. Gerekirse bu şehirlerden danışmanlar talep edilmelidir. Fakat bu girişimi yapacak insanlar en az 5 yıl siyaseten parlayamayacaklarını, kısa ve hızlı bir yükseliş sağlayamayacaklarını fakat şehrin 100 yılına damga vurup uzun vadede şehre adlarını altın harflerle yazacaklarını bilmeleri gerekir. Bu çalışmaların şehre aşık, çalışkan, iyi niyetli, vizyoner ve uyumlu çalışan insanlarla yürümesi gerekir. Bu koca kalkınma projesi için önce ne lazım tabi “şehrin barışması”

2. İlin kalkınması için “şehrin barışması” gerekir.

İlin Vekilleri, valisi, belediye başkanları, bürokratları, STK başkanları, iş insanları, kanaat önderleri gibi toplumu yönlendiren herkesin aynı fikir altında birleşmesi gerekir. İç siyasi çekişmeler, çekememezlik gibi her konuyu ilin kalkınması projesi kapsamında geride bırakmak gerekir. Şehir iç barışını sağlaması için herkesin siyasi fikirleri, aşiret ayrılıkları bir kenara bırakması gerekir.

Bunun için de ilin öncelikli idari amiri Vali ve seçilmişleri olan Vekillerin öncülüğünde şehrin kalkınma projesi yapılacağına ve herkesin tüm ayrılıkları bir kenara bırakarak katkı sunması gerektiğini belirten toplantılar düzenlenmesi gerekir. Tabi bu toplantılar yapılırken kalkınma planına dair bir özetin de oluşturulup izah edilmesi gerekir.

Toplumun belirleyicileri bu anlamda bilgilendirildikten sonra halkın da bu konuda bilgilendirilmesi adına muhtarlar ile koordine olarak bir dizi toplantılar tertip edilmelidir. Şehir tüm organları ile meseleyi içselleştirdikten sonra uygulamaya geçilmelidir.

3. Proje hazırlığı ve uygulama adımları

Bu safhada özellikle bir proje yöneticisi grubu/danışman ekip şehrin her karışını gezip fikirler almalıdır. Bu fikirleri harmanlayıp olumlu, olumsuz yorumlar raporlar düzenlemelidir. Kendi fikirlerini sahada uygulanabilirliğini gözlemlemelidirler.

Tabiri caizse belki 6 ay- 1 yıl şehri hatim etmelidirler. Ardından ön raporu oluşturacaklar. Bu rapor şehrin kendi içinde belirlediği bir teknik heyete sunulacak. Teknik heyet çekincelerini belirleyip bunu şehre sunacak. Şehirde düzeltmelerle beraber onayını verip projeye start verilecektir. Danışman heyet projeleri detaylandıracak her adımın sorumlusu, kaynakları, aşamaları, çıktıları, tetiklediği süreçler ve terminler belirlenip proje uygulama safhasına geçilecektir.

Buraya kadar kalkınma planının nasıl yapılacağına dair fikirlerimi paylaştım. Bundan sonra ise bugüne kadar edindiğim somut gözlemlerimi, projelerimi aktarayım. Tabi bunlar benim gözlemlerim bunlara eklenecek, çıkarılacak, belki imkânsız olanlar da olabilecektir.

Sonuç olarak açık bir platformda paylaştığım ve isteyen herkesin kullanabileceği bir belge olacaktır. İsteyen buradan istediğini alıp uygulayabilir, telif de taltif de beklemem. Tüm bunları memleketime ödemem gerektiğini düşündüğüm bir borç olarak görmekteyim. Daha önce öğrenci iken bir proje tasarlamıştım.

Fikir şu idi; Ağrı hayvancılığın çok yoğun olduğu bir şehir. Burada çok büyük bir entegre et tesisinin kurulması, tesiste et ve süt ürünlerinin üretilmesi ve bunun dışında bu tesis ve köylerdeki hayvansal atıkların toplanarak biyogaz ve elektrik üretimi yapılması. Bu üretime katkı sağlayan köylülere de belirli bir düzeyde yardım yapılarak ekonomik durumlarına katkı sağlanması. Tesislerde istihdam sağlanması da ayrı bir konu idi. O dönem bunu bir proje haline getirip ilin tüm makamlarına mail atmıştım dönen de olmamıştı.

Biz yine aklımızdakileri ortaya dökelim de belki birileri alır kullanır. Gerçi öğrenci iken projeyi çok detaylı çalışıp görsellerle, maliyet hesaplarıyla ortaya dökmüştüm, şimdi sadece özetin özeti olarak yazacağım.

1- Turizm;

Var olan turist değerlerimizin belirlenmesi ve potansiyellerinin ortaya konması. Örneğin Ağrı Dağı bir turistik değerdir. Peki burada neler yapabiliriz? Mevcutta dağcılık yapılıyor öncelikle bunu nasıl geliştirebiliriz? Kayak merkezi, teleferikler, seyir terasları, dağda bulunan bazı özel hayvanlara ait bölgelerin izlenebilir tabiat parkları haline getirilmesi, konaklama alanları tesis edilmesi vs. gibi yatırımların yapılması gerekir.

Peki bu arzların oluşması için ne lazım, talep! Bunun içinde festivaller, turlar, yurt içi ve yurt dışı tanıtımlar gibi bir dizi etkinliklerin yoğun bir şekilde yapılması gerekir. Buna Nuh’ un Gemisi’ni ekleyebiliriz ki zaten bölgede bir müze yapılıyor. Buna öncülük edenlere şimdiden teşekkür ediyoruz. Bu turizm hamlesine ek olarak rehberler ve rehberlerin lisanslandırılması gibi süreçlerin takibi olmalıdır.

Yine aynı bölgede meteor çukuru, İshakpaşa Sarayı, Bazid Kalesi, Hamur kümbeti, Ahmedi Xani Türbesi, Aznavur Tepe, Diyadin Kaplıcaları, Diyadin Kanyonları, Balık gölü gibi alanların gözden geçirilmesi, restore edilmesi, alan düzenlemelerinin yapılası gerekir. Gördüğünüz üzere inanç turizmi, jeotermal, kış turizmi, tarih ve coğrafi olarak benim bir çırpıda belirlediğim birçok güzellik mevcut. Bundan daha fazlasını da sizler eklersiniz. Özellikle Doğubayazıt, Diyadin, Taşlıçay ilçelerinde yoğun coğrafi ve tarihi değerlerimiz bulunmaktadır bunlar değerlendirilmelidir.

Tüm bunlara ek olarak Diyadin kaplıcaları ve Ağrı merkez dambat köyü civarındaki jeotermaller ile sağlık turizmi, kış turizmi ile harmanlanıp geliştirilmelidir. Vu arada saydığım her yerde muhakkak irili ufaklı tesisler bulunmakla beraber genel konsept oluşturulmadığı için belirli bir süre sonra yalnızlaşıp, atıllaşıyor veya yöresel düzeyde kalmaya mahkûm oluyor. Mesele bu tesisleri sadece Türkiye ye değil Dünya ya açıp patlama yapmakta öyle bir koşturmaca olmalı ki insanlar hemen tesis yapalım bu yıl bir milyon insan kaplıcalara gelecek diyebilmeli.

2- Gastronomi

Ben özellikle şunu fark ettim farklı iller en basit kahvaltılıklarını dahi yöresel olarak sunmayı becerirken biz bunları görünür hale getirmeyi pazarlamayı bilmiyoruz. Örneğin dew şewiti bir kahvaltılıktır sorsak yöresel yiyecek olarak kimsenin aklına gelmez. Fakat yöreseldir bunu Tekirdağ’da bulamazsın o sebepten en basit afsira torake bile bir değerdir önce burada anlaşalım.

Gelelim ana yemeklere Meşhur Ağrı Yaprak Döneri, Gırara dew, Helise, Abdigor Köftesi, Keledoş, Balık Gölü kırmızı pullu alabalığı, Taşlıçay kavurması, Ağrı kelle paçası gibi birçok ana yemek bence önce bizim halkımıza festivaller ile tanıtılmalıdır. Bu anlamda da yakın zamanda bir festival dikkatimi çekmişti bazı eksiklerine rağmen yine de olumlu buluyor tebrik ediyorum. Bu yemekler önce bizlerin evine girmeli tanıtılmalı ardından şehrin muhtelif noktalarında bu yemekler restoranlara girmelidir.

Ardından ulusal alanda tanıtımı için bir eylem planı yapılmalıdır. Örneğin Türkiye’ nin en değerli ballarından geven balı ilimize ait coğrafi işareti de alınmış bir üründür. Ha keza bu konuda da emeği geçenleri tebrik ediyorum. Bizim buna destek olmamız gerekir. Geven balı ve 30-40 çeşit yöresel ürünle yurt çapında boy göstermeliyiz. Bunlar benim bildiklerim yine siz eklemeler yaparsınız. Ek olarak yöremizde yetişen faydalı otlarında bir sektörünün olması gerekir çetıli, ışkın vs gibi.

Turizm ve Gastronomi başlığı altında şunu özellikle belirtmek isterim bölge illerinden Kars ın sıçraması özellikle mercek altına alınması gereken bir husustur. Kars kazı, kaşarı, gravyeri ve ani harabeleri gibi tarihi mekanları da harmanlayarak hem peynir sektörü olurdular hem çok revaçta bir turistik rota oluşturdular.

Bizim gıpta ile baktığımız Kars’a göre fazlamız var eksiğimiz yok. Bir turizm hamlesi yapılırken bu gastronomi ile de harmanlanmalı. Gelen kişi Ağrı merkezde meşhur kelle-paça ile güne başlayıp, trenle Taşlıçay’a geçmeli orada öğle yemeğinde kavurmasını yiyip balık gölüne geçmeli.  Balık gölünün yüksek rakımında doğa turu yapıp akşam yemeğini hafif kırmızı pullu alabalık ile yapmalı. Akşam konaklamak için ise Diyadin deki lüks termal otele gelmeli. Burada şifa bulup ertesi gün Ağrı dağında yürüyüş ardından kayak yapmalı, akşam İshakpaşa manzarasında abdigor yemeli.

Ağrı Dağı manzaralı bir otelde konaklamalı, ardından meteor çukuruna sabah gitmeli helise yemeli Xanibaba da türbe de inanç turizmini yaşayıp. Akşam yine Diyadin’de jeotermal otelde yorgunluğunu atmalı ertesi sabah gırar içtikten sonra Diyadin Kanyonu’nu gezmeli peşinden öğleden sonra Patnos’ta keledoş yiyip Süphandağı na nazır konaklamalı.

Sabah yöresel bir kahvaltı yapıp ardından Ağrı merkeze trenle gelip meşhur döneri tadımlayıp geri dönmeli. Tabi bu benim çizdiğim rota günleri artırmak rotayı değiştirmek gezilecek alanları artırmak da sizin olsun. Yani kısaca insanlar gelip uzun süre konaklayabilmeli dolu-dolu bir tatil yaşatabilmeliyiz. Yamaç paraşütü, balon gibi etkinlikler katmalıyız konseptlerimize. Bu komplike iş de sadece turizm işi ile uğraşanlar ile değil yazının konu başlığından da anlaşılacağı üzere topyekün bir seferberlik gerektirir.

3- Sanayii

Ülke çapında birkaç sektör özellikle belirlenip çeşitli teşvikler ile faaliyet alanı Ağrı ya kaydırılmalıdır. Muhtemelen bu tarz teşvikler vardır düşünüyorum. Fakat bunları daha da artırıp örneğin tekstili, şeker mamulleri üretimi gibi birkaç sektörü Ağrı’da bir özel ekonomik bölge oluşturarak taşımak lazımdır. Bu aslında bir yerde ülkenin de eylem planı olmalıdır.

Çünkü Türkiye’de sanayinin her kolu özellikle İstanbul’da yoğunlaşmış şehir resmen alarm çanları vermeye başlamıştır. Örneğin Almanya’yı incelerseniz her bölgede ayrı bir sektörün geliştiğini görürsünüz. Ülkedeki sanayii yatırımları dağıtılacak. Bu paydan da Ağrı nasibine düşeni alacaktır. Çünkü İstanbul ne kadar ileri giderse gitsin sosyoekonomik olarak sonda yer alan Ağrı geride kaldıkça, ülke İstanbul ile Ağrı’nın ortalaması bir yerde olacaktır. Zirve ile dip şehirlerin birbirine yaklaşması gerekir.

Şehre birkaç sektör özellikle konuşlandırılmalıdır. Bunun içinde şehrin bir sınır ili olması göz önünde bulundurulup özellikle ihraç edebileceği ürünlerin sanayisi belirlenmelidir. Mevcutta bulunan Gürbulak sınır kapısı tam kapasite çalıştırılmalı, burada çalışan insanların talepleri yerine getirilmelidir. Sınır ekonomisini geliştirecek bazı yatırımlarda faaliyete geçirilmelidir.

4- Tarım – Hayvancılık

Türkiye’nin en önemli hayvan yetiştiriciliği yapılan şehirlerinden biridir Ağrı. Bunun yanında çok ciddi büyüklükte ovaları da bulunmaktadır. Ayrıca yayla kültürü de bulunmaktadır. Ağrının tüm ovaları teknolojik tarımla tanıştırılmalı, zor doğa şartları avantaja çevrilmesi için analizler sonucu ekimler yapılmalıdır. Örneğin ay çiçeği ekicileri bizim topraklarımızı kiralıyor. Bunu götürüp sonra fabrikalara satıyorlar farklı illere. Bunun yerine bizim ilimizde yetişen ürünlerin işleme tesislerinde örneğin yağ fabrikası kurulup ay çiçek yağı Ağrı’da üretilmelidir. Çiftçiyi de üretimden, çalışmaktan uzaklaştırmamalıyız.

Her bölgede en iyi ürün, bu ürüne ait en iyi teknolojik ekipman, bu ürünlerinde işlendiği tesisler olmalıdır. Her köyde onlarda traktör, onlarca ahır bulunmaktadır. Hepsi milli servet ve hepsi tamamen israf. Avrupa da her köy bir şirket gibidir. O kooperatifin veya şirketin bir yönetim kurulu bulunur. Düşünün birkaç köye ait özel mühendislerin analistlerin olduğunu, veterinerlerin olduğunu.

Köyün yönetiminin 3 son model traktör ve döver biçerle sıralamaya koyarak her işi yaptığını, hayvanların tek ve büyük bir ahır veya ağılda belendiğini, hayvan atıklarının özel biyogaz depolarına aktarılıp köylere doğalgaz ve elektrik verildiğini. Evet mucize gibi ama zor değil her şey bir adımla başlar. Birbirimize hava atmak için aldığımız traktörler, varlık hep boşa gidiyor. Birde başımızın belası kan davası var tabi. Şimdi herkesin bolca ekmek yediği bir yerde bence bu sorunlar da azalır.

İşin bir de hayvancılık boyutu var. Bu anlamda ilde ahırların şehir dışına alınması, kombina vs gibi bazı yatırımlar yapılıyor. Ne derece olgunlaşmış bilmiyorum emeği geçenlerinde ellerine sağlık diyorum. Örneğin doğu ülkelerinde et ve süt ürünleri gamında ihtiyacı olan ülkelerin tespit edilip bunlarla belirli anlaşmalar yapılması gerekir.

Sonrasında bu ülkelere ihracat yapacak ve iç piyasaya ürün sunacak ciddi tesislerin yapılması gerekir. Önce talebin tetiklenmesi gerekir. Belki de birçok iyi niyetli çabanın istenilen seviyeye varmamasının sebebi budur.

Jeotermal enerjiden çok ciddi organik tarım uygulamalarını Diyadin ilçemizde görüyoruz. Bunun yaygınlaştırılması gerekir. Dediğim gibi üreticiye satış yapacağı alanı bürokrasinin açması gerekir. Bu alan yaratılması meselesi ise ilin vekilleri nezdinde ülke meselesi gibi işlenmelidir.

Farklı tarımsal ürünler farklı örnekler denenmeli, ilde ziraat mühendisi ve veteriner istihdamı artırılmalı. Adeta bir tarım-hayvancılık üssü haline getirilmelidir.

Yine buna ek olarak şehrin acil olarak ağaçlandırılması seferberliği gerekmektedir.

Bunun şehrin yapısına uygun bir ağaç tipi belirlenmeli ve ağaç dikme kültürü topluma benimsetilmelidir. Özellikle Balık gölü etrafı ve Yazıcı Baraj Gölü gibi benim gözüme çarpan alanlar şehir merkezleri de dahil olmak üzere ağaçlandırılmalıdır. Az su isteyen karasal iklime soğuğa dayanıklı ağaçlar ile donatılmalıdır şehir.

5- Enerji

Enerji alanında ise özellikle güneş haritası incelenerek özellikle Patnos, Diyadin’de güneş panelleri kurulumu, sanırsam Taşlıçay – Doğubayazıt güzergahında hâkim rüzgarlar yönünde rüzgâr elektrik santralleri, Diyadin’de jeotermal enerji den elektrik üretimi yapılmalıdır.

Tüm bunlara ek olarak hayvansal atıklar muhakkak değerlendirilmelidir. Özellikle köylerde merkezler kullanılıp gaz ve elektriğin nakliyesi yerine yerinde tüketimi sağlanarak maliyeti azaltılabilir. Yine tüm ilçelerde atıklar yani çöpler düzenli atık depolama alanları oluşturularak buralara taşınmalıdır. Çöp suları yer altına sızıp toprağımızı kirletmemeli, çöpler yakılarak havamızı kirletmemeli. Katı atıklar düzenli depola tesislerinde çöp gazından elektrik üretim tesislerinde değerlendirmelidir.

Bu konu başlığında Ağrı merkezde sanırım 1 mWh kapasiteli bir çöp gazından elektrik üretim tesisi yapılmıştır. Emeği geçenlerin ellerine sağlık. Buna düzenli depolama alanları tesis edilip arıtma tesisleri de kurulmalıdır. Her ilçemizde aktarma merkezleri kurulacak ilçe kamyonları atığı buraya getirecek burada da tırlar vasıtası ile merkezdeki atık depolama alanına taşınarak elektrik üretim kapasitesi artırılabilir. Çünkü çöp gazı yaklaşık 25 yıl düzenli olarak üretilebilen bir gazdır.

Bunlar benim uzmanlık alanım olduğu için detay vermiş oldum. Bu hem milli enerji hem istihdam hem de tarımsal arazilerin korunumu ve şehrin temizliği için önemli bir adımdır. Tüm bunlara ek şehrin temizliği ile alakalı ilçelerde koordinasyonda olmak üzere tüm belediyelerin bir acil eylem planı hazırlaması gerekmektedir.

6- İmar-belediyecilik

Ağrı ilçeleri ile beraber daha yeni gelişen bir şehirdir. Dolayısıyla bu şehirde özellikle 100 yıllık bir imar mastır planı yapılmalıdır. Bu plan özellikle çevre yolları, trafiği, şehirleşmesi, donatı alanları en iyi düzende tasarlanarak düşünülmelidir. Her tarafı boş daha yeni gelişen bir şehirde küçücük parklar yerine bence şehri baştan sona yürüme imkânı veren yeşil koridorlar tasarlanmalı.

Şehrin güneyinde ve kuzeyinde olmak üzere kesintisiz doğu-batı aksında yeşil koridorlar tasarlanmalıdır. Bu tüm ilçelerimiz için geçerlidir. Otopark sorunu, bir meydanın olmaması gibi eksiklikler giderilmelidir. Yine dediğim gibi bu yönde muhakkak adımlar vardır ama onlarda muhtemelen bugün düşünülerek tasarlanmıştır.

Adnan Menderes 1950’li yıllarda 5 şeritli yollar yaparken uçak mı indirecek diye dalga geçilmiştir. Bugün o yolları tüm İstanbullu Fatih’te kullanıyor hatta yetmiyor. O sebepten şehir hala küçükken gelişiyorken bu gibi şehre değer katacak alanlar çok sonraki yıllara göre yapılmalıdır.

İlimizin çok büyük bir meydana sahip olması gerekir diye düşünüyorum. Şehrin 10-20-50 ve 100 yıllık gelişim planları yapılmalıdır. Yeşil koridorlar da birçok havuz, yürüyüş yolu, spor alanı tasarlanmalıdır. Belediye başkanı işe ilk başladığında bu mastır plan dahilinde belki de en az 4 yılını sadece alt yapı projelerine ayıracaktır.

Biliyorum siyaseten bu çok zor bir yük. Sürekli yol, alt yapı çalışmaları halkı bezdirebilir. Fakat hem belediye başkanı bu riski göze alacak hem de bu çalışmaları halka açık platformlarda detaylı izah ederek sabırlı olmalarını isteyecektir. Neticede burada gelecek neslin daha iyi yaşanması hedeflenmektedir. Bu konunun önemini anlamak isteyen yanlış şehirleşme sonucu resmen doğunun incisi iken şu an toz bulutlarına mahkûm olup çölleşen Iğdır ın hikayesini araştırabilir. Dolayısıyla yeşil alanları çok, otopark ve alt yapı sorunu olmayan, depreme ve tüm afetlere karşı doğru konumlandırılmış, geniş kaldırımları ve yaşanabilir alanları çok olan bir şehri tasarlamak gerekir.

Bunun için hala geç kalınmış değildir. Tabi bu bir bütçe işidir yine söylediğim gibi siyasi yüke ek olarak vekillerin ve valinin yoğun diplomasisi ile elde edilmesi gereken ciddi bir bütçe gerektirir. Zor mudur? Bence değildir yeter ki halk her aşamada bilgilendirilsin ve bu gibi siyasetten uzak konulara siyaset sokulmasın. Çünkü benim nezdimde belediyecilik bir icraat makamıdır.

Neticede oy versin vermesin herkese yapılan yol, kaldırım, park, otoparkın siyaseti olmaz. Bu gibi icraatlar bilim ve fen ile hesaplanır, bütçe ve irade ile gerçekleştirilir. Belki ülkemizde böyle değil ama olması gereken budur. Bunu da en başında yazdığım gibi şehrin barışması ve aynı hedefe kenetlenmesi ile mümkün kılabiliriz.

Bir husus daha var, belediyelerin bütçeleri konusu. Belediyeler ille bankasından aldıkları ve çeşitli faaliyet kalemleri ile gelirler oluştururlar. Tabi bu bütçeler ne kadar yeterli bazı hizmetleri üretebilmek için orası tartışılır. Bu noktadan hareketle belediyeler öncelikle sahip oldukları taşınır ve taşınmazlardan maddi değerler ortaya çıkarmalılar. Örneğin bahsettiğim yöresel yemeklerin sunumu olan güvenilir hijyenik konaklarda bu yemekler halkımızın ve misafirlerimizin beğenisine sunulmalıdır.

İstanbul’da çoğu önemli noktada örneğin Çamlıca tepesinde sosyal tesislerde en lüks manzarada en kaliteli yemekler halka sunulmaktadır. Ağrı’da buna benzer alanlar oluşturulabilir. Belediyeye ait alanlarda ciddi gelir kaynakları getiren ve aynı zamanda kültürü yansıtan kafeler, restoranlar ile gelir hedeflenebilir. Bu hususta belediye ve hazine arazileri ne noktadadır bilemiyorum. Belediyenin gelir-gider tabloları uzman ellere verilip önce mevcut durum ardından yatırım planı ve nihai olarak mali döngü ortaya çıkarılıp halka ilan edilmelidir.

7- Ulaşım

Ne kadar yatırım yaparsak yapalım ulaşılabilir olmazsak tam anlamıyla projelerimiz etkin olmaz. Dolayısıyla il merkezlerinde belediyelerin ulaşım iyileştirmelerine ek olarak bakanlık seviyesinde tüm ilin ulaşımını kolaylaştıran hamleler yapılmalıdır. Örneğin Horasan’da Eleşkirt, Ağrı Merkez, Taşlıçay, Diyadin, Doğubayazıt’a giden ve burada Iğdır ve İran yönüne devam eden bir tren hattı olmalıdır.

Bir diğer hat ise Kars, Kağızman, Ağrı, Hamur, Tutak, Patnos ve Tatvan yönüne tasarlanmalıdır. Erzurum, Ağrı, Muş, Bitlis, Van, Kars ve Ağrı nın entegrasyonu ticaret hacmini artıracaktır. Yöreye olan rağbeti de artıracak ve projelerin hayata geçmesini hızlandıracaktır. Özellikle Ağrı bir gar ve havalimanı oluşuna ek karayollarının da otoban seviyesine getirilmesi şehri birkaç seviye ileri atacaktır.

Özellikle Erzurum- İran aksı ve Kars- Bitlis akslarında karayollarımız en az 3 şeritli otobanlar olmalıdır. Her yıl yapılan ve çocukluğumdan beri hiç bittiğini görmediğim, Ağrı çevre yolu ve Erzurum yolu artık bölgenin doğal şartlarına uygun kalitede asfaltla yapılmalı bir de buna ek olarak daha da genişletilip otobana çevrilmelidir.

Bir kara yolu bir defa yapılır, sonrasında sadece bakımları yapılır. Sürekli baştan yapılan bir yolun olması bu şehrin travmasıdır bence. Bugün Çin Avrupa ile arasında bir kuşak bir yol projesi ile ipek yolunu canlandırıp devasa bir proje yürütmektedir. Bu projede Türkiye etapları da bulunmakla beraber Ağrı burada ki yerini almalıdır. Dolayısıyla şehir içi ve ilçeler arasında tren hatları ve otobanlar tesis edilerek ticaret ve insan sirkülasyonu artırılmalıdır.

Tabi bu gibi yatırım planlarının bütçelerine göre kısa, orta ve uzun vadeleri vardır. Bugün nasıl İstanbul da şu metro hattı 2028 de açılacak deniliyorsa bizde örneğin tren istasyonumuzun Doğubayazıt durağı 2027 de aktif olacaktır diyebilmeli dedirtebilmeliyiz. Şehrin kendi içinde tramvay hatlarının şimdiden mastır plan dahilinde güzergâh ve durakları belirtilmiş olmalı ve şehrin gelişimine paralel hayata geçirilmelidir.

Bugün yine köy yollarını bir kenara bırakalım festival yapılan bir Balık Gölü’nün stabilize yolunun olması hepimiz adına utançtır. Asfaltsız köy yolumuzun kalmaması lazım. Nice yayla köylerimiz var ulaşım sağlansa belki de kanyonlar, şelaleler, gezi rotaları keşfedeceğiz ama ulaşımı yok doğru dürüst. Bu konuda il bürokrasisi bakanlığa ciddi baskılar yapmalı bizler de destek olmalıyız.

8- Lobicilik

İlin kendi iç dinamiklerinin yanında kabiliyet kazanabilmesi ve yatırım alabilmesi için metropollerde ve bürokraside ciddi bir lobisinin olması gerekmektedir. Bunun için de metropollerde bulunan hemşeri STK larının güçlü olması gerekir. Bugün STK larımız kuvvetsiz çünkü memleketteki kısır mücadelemiz maalesef burada da mevcut.

Sağlam STK için bence şu kriterler korunmalıdır;

– Seçim olmalıdır. Bu seçim halka açık çoğu zaman birden fazla adayın yarıştığı bir kongre şöleni şeklinde olmalıdır.

– Değişim ve dönüşüm olmalıdır. Hiçbir STK şahıs kurumu haline dönüşmemeli koltuklar belirli hizmet süreleri sonrası değişmelidir.

– Şeffaflık olmalıdır. Kurum en basit gelir-gider kaynaklarını, organizasyon politikalarını ve tutumlarını sürekli halka açık platformlarda açıklamalı, istişareye açık olmalıdır.

– Sürdürülebilirlik ve kurumsallık hakim olmalıdır. Yani bilgi her dönem aktarılmalıdır. Seçimde yenilen ne kadar bilgi belge varsa ardılına aktarabilmelidir.

– Mülkiyet ve ekonomik bağımsızlık olmalıdır. Kurumlar mülklerini edinip ekonomik kaygılardan uzak projeler üretebilmelidir.

– Aktif olunmalıdır. STK lar her dönem toplum yararına faaliyetlerini düzenli olarak gerçekleştirmelidir.

– Siyaseten tek aktif politikası ilin yararı olmalı ve bir siyasi cenahın veya topluluğun arka bahçesi değil siyasetin yön vericisi olmalıdır.

Bu dediklerim olursa güçlü meşru STK lar oluşur. Her ilde ilçe, köy, il dernekleri tabela dernekleri olmanın ötesinde bahsettiğim prensipler ile kurulursa başarılı olacaktır. Buna ek olarak her ilde 1 federasyon ve tüm Türkiye de 1 konfederasyon yapısı bulunmalıdır.

Neden tek federasyon? Çünkü aynı hizmeti birden fazla STK talep edince kendi aramızdaki kavgalar sadece ilin ve bizim itibar kaybetmemize yarıyor. Rekabet aynı amaca yönelen aynı evin evlatları arasında olmaz bizler hakkımızı diğer illerle yarışıp almalıyız. Yukarıda bahsettiğim kriterleri olan bir federasyon varsa zaten içinde mücadele edilebilir alan vardır demektir. Dolayısıyla demokratik şeffaf bir kurum varken gücü bölmek manasızdır. İşin garibi rekabet olsun çokluk iyidir diyip rekabeti kaybedince hadi birleşelim demeleridir.

Madem birleşeceğiz o zaman neden ayrılıyoruz sözünü dedirtiyor insana. STK lar yeme yedirme yerleri değil, zamanından kesesinden gönüllü feragat edecek insanların yeridir. Toplum için kendini feda edecek insanların yeridir. Tabi bunun dışında sadece organizasyon yeteneği artsın diye tek ses ama birden fazla idari yapı oluşturulabilir. Fakat buna da gerek yoktur çünkü en iyi örnek tek dernek İstanbul un 39 ilçesinde 39 şubesi kadın, gençlik kolları yapılanması ile Kastamonulular Derneği’dir.

Siyasette ve bürokraside ne kadar etkin oldukları hepimizce malum. Ayrıca İstanbul bizim nüfusumuzun 4 katı nüfusları olmasına rağmen. Velhasıl bu konu ayrı bir bahis konusu ama İlin lobisinin güçlendirilmesi gerektiği açık. İlin lobisi ildeki bir grubu rahat ettirmek üzere değil tüm ilin toplumu rahat nefes alsın diye hizmet etmelidir.

Bürokrasi ve siyaset kanallarını etkin kullanıp kültürünü yaşatmalı, iline hizmeti getirmelidir. Bunun yolu da itibardan tasarruf olmaz sözüne sığınıp İstanbul da gezmeye gelen insanları keyif ettirmek değil, bürokrasi, STK, el ele sadece toplum için mücadele etmektir. Şehre akacak ekonomik ve siyasi kaynaklar Ankara ve İstanbul da bulunuyor. Bu kaynakları Ağrı ya çevirme ve metropollerdeki Ağrılıları kültürel, ekonomik yönden desteklemek görevi STK lara düşer.

9- Bölge Müdürlükleri ve Önemli Kamu

Faaliyetlerinin İle Taşınması

Karayolları, DSİ, TEDAŞ vs. gibi kurum bölge müdürlüklerinin Ağrı da olmaması bir dezavantajdır. Özellikle birçoğunun Erzurum da olmasını be şahsen doğru bulmuyorum. Bence önemli kurum bölge müdürlüklerinden bazıları Ağrı ya taşınarak, ilimizin hizmetlerden direkt olarak faydalanmasının önü açılmalıdır. Bu konuda özellikle Sn. Cahit Kılıç’ın bir sosyal medya yazısını okumuştum. Çok detaylı ve bilimsel olarak izah etmişti. Okumanızı o anlamda tavsiye de ederim.

Fakat ben özet olarak söylemek istiyorum, Ağrı bir ilin yan ili değildir. Başlı başına bir değerdir ve dolayısıyla kurum bölge müdürlüklerinden bazılarının siyaseten baskı yapılarak Ağrı ya taşınması gerekmektedir. Bu ilimizin kalkınması için yine elzem bir konudur.

Örneğin Ağrı’da bir bölge şehir hastanesinin kurulması için lobi yapılmalıdır. Güzel gelişmeler hastane adına yaşanıyor ama yetinilmemesi gerekiyor. Bölgenin en büyük hastanesinin bizim ilimizde olmasının önünde nasıl bir engel var ki?

Yine burada bir konuya daha temas etmek isterim ilimizde bir AVM açılacak. Ticari anlamda faydası olacaktır. En azından ilde yaşayan kalbur üstü insanların her seferinde Erzurum, Van veya İstanbul a kaçmasının bir nebze önüne geçecektir. Sermayenin bir kısmı ilde kalacaktır. Tabi proje sanırım sadece avm değil aynı zamanda bir kompleks içeriği nedir tam hâkim değilim ama farklı bir hava getireceği kesindir. Tabi küçük esnafı da olumsuz etkilememesi gerekir.

  

10- Şeffaflık

Tüm bu icraatların oluşabilmesi için kesinlikle ve kesinlikle şeffaf olunması gerekir. Çünkü güven itimadı, itimat organize hareketi, organize hareket başarıyı getirir. Her aşama her seferinde her detayı ile halka açıklanmalıdır.

Yine bana garip gelen bir konu şudur. Tüm Ağrı ortalama birbirinin akrabasıdır. Bu kadar birbirini bilen insanların olduğu bir şehirde hala torpilli tercihlerle işe alımlar olması doğru değildir. Zaten musluğun son damlasının aktığı şehirde güvenlik soruşturmasından geçen insanların adil kriterler gözetilerek sınavdan getirilmesi ve puan esaslı işe alınması gerekir. Bu durum maalesef ideoloji fark etmeksizin her dönem yaşanıyor. Şu an bile yakın zamanda bir kurumdaki alımları takip ettim yine belli ellerde iş dolaşıyor. Vel hasıl şehir içinde adalet sağlanmalıdır.

Bir diğeri ilde tüm kamu, belediye yapılarında aklınıza gelen her türlü kamu alanında ihaleler ve satın almaların şeffaf yapılmasıdır. Ağrı da kamu işleri yapan herkes bu işlerden faydalanmalıdır. Bir kriter konulacaksa eğer şirketlerin Ağrıda kurulmuş ve Ağrıda yatırım yapma sözleri alınmalıdır. Onun dışında içeriden ihale bilgileri alınıp işler hep aynı ellerde tekelleşmemelidir. Burada ise iş namuslu idarecilere ve onları desteklemesi gereken yargı ve kolluk mensuplarına düşer.

11- Eğitim

İlimiz okur-yazarlık oranında sondan 74.sırada. İlimiz nitelikli geleceğini oluşturmak için eğitim seferberliğine girişilmelidir. Tüm ilçelerde ve köylerde eğitime ulaşım sağlanmalıdır. Anadilde eğitim konusunda ben anadilin bir hak olduğunu ve İngilizce dersinin seçmeli olmadığı yerde kendi öz dilimizin de öğretilmesi öğrenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tabi bu farklı bir başlık adı altında tartışılması gereken bir konudur.

Fakat belirtmekte yine de fayda görüyorum. İlimizdeki gençlerin öğrendiklerini sergileyebilecekleri alanlar olabilmesi için örneğin organize sanayii ve daha önce bahsettiğim bazı sektörlere ait fabrikaların ile kaydırılması faydalı olacaktır. Yine takip ettiğim kadarıyla yazılımcı yetiştirmek üzere Sn. Hasan Kökrek in çabaları mevcuttur ve bazı gençlerimiz ödüller almaya başlamıştır. Gençlerimizin yazılım alanında uzmanlaşması için gerekli alt yapı oluşturulup Aselsan, TÜBİTAK gibi kurumlardan Ağrı’da yerleşkeler açması istenmelidir. Burada uzay sanayii savunma sanayii gibi alanlarda bazı ara ürünlerin ve yazılımların üretilebileceği alanlar inşa edilmelidir. Buna uygun liseler açılmalıdır. Yetişmiş neslin ilinde kalması için iş imkânı sağlanması kıymetlidir.

12- Spor

Kıymetli dostlar bir ilin tanıtımını en iyi yapabilecek argümanlardan biri de spordur. Ülkemizde futbol en rağbet gören spordur. Bu sebeple ulusal ölçekte Ağrı spor süper lig seviyesinde olmalıdır. Trabzonspor un şehre kattığı ortadadır. Müthiş bir imaj katmasının yanı sıra önemli bir gelir kaynağıdır aynı zamanda şehir esnafı için. Tabi burada Ağrı spor yöneticileri, bürokrasi ve taraftarın bütünleşmiş olması lazımdır. Buradaki ihtilaflarda yine şeffaflık ve toplum menfaatini ön planda tutmakla olur.

Çocukluğumuzdan beri bir özlem Ağrı Spor’un üst liglerde olması, en son Diyarbakırspor a bize göre hediye edilen bir playoff maçıyla hayallerimiz 25 yıl kadar ertelendi. Bu anlamda herkes taşın altına elini koyup şeffaf, alt yapı ve tesisleri ile Altınordu misali gençler yetiştiren bir kulüp oluşturulmalı. Geçici prim kasılan bir alandan ziyade ilin lokomotifi olacak bir kulüp gerekir.

Yine futbolun dışında yakın zamanda yatırım yapılan tenise, ülkede gelişen voleybol a, ciddi sporcularımızın olduğu boks gibi spor branşlarına yönelik tesisler inşa edilmelidir. Ülke sporuna sporcu yetiştiren güzel tesisler kurulmalıdır. Özellikle yavrularımıza benim şahsi tavsiyem satranç aşılanmalıdır. Bizim köylerde sürekli oynanan ve kışık adı verilen satranç bir beyin sporudur ve çok faydalı olduğunu düşündüğüm bir spordur. Ağrıda ve ilçelerde birden fazla çok amaçlı, olimpik havuzları da bulunan spor salonları inşa edilmelidir.

13- Kültür- Sanat

Özellikle memlekette dengbej kıraathaneleri açılmalıdır. Bu kıraathanelerde dengbejlik kursları verilip bu işin mutfağı oluşturulmalıdır. Kültürel bütünlüğünü sağlamış bir şehir muhakkak kalkınır birliktelik sağlar. Eğitici tiyatrolar, el sanatları atölyeleri teşvik edilmeli. Yöreye has kulavlar tanıtılmalıdır. Zanaat alanları açılıp istihdam sağlanmalıdır.

Kültürümüzü önce kendimiz öğrenip sonra ihraç edebilmeliyiz. Bizim coğrafyamız en ünlü dengbejlerin yurdudur. Şakıro, ewdale zeynıke gibi nureye meter, ahmede helıksan gibi dengbejlerin yurdudur. Kitabın, dengbejin olduğu tarih kokan kıraathaneler kurulması bambaşka bir güzellik olacaktır.

Bunun dışında yine modern müzikte merhum Burhan Çaçan, Yıldız Tilbe, Özcan Deniz, Ebru Yaşar gibi ulusal sanatçılara bağlama virtüözleri ve meşhur bestekarlara sahibiz.

Bu insanları memleketleri ile yılın belirli zamanlarında buluşturmalıyız. Yöresel sanatçıları parlatıp ilimizin pr nı yapmalıyız. Bu anlamda Ege Kültür Federasyonu Başkanı Sn. İsmail Kaya nın da dahil olduğu bir projeye şahit oldum ve takdir ettim. Memlekete has birçok bilinmeyen eseri derleyip seslendirip bizlere sundular. Projede yer alan herkese çok teşekkür ediyorum.

Yine tüm metropol şehirlerde ciddi tanıtım günleri etkinlikleri çalışılmalıdır. Her yıl Ağrı en az 5 büyük şehirde kendini çok ciddi çalışmalar ile tanıtmalıdır. Bütün gastronomisi ve kültürü ile Türkiye’nin en önemli fuarlarında yer almalıdır. Çok şükür bizler geçen sene bugüne kadar yapılan en büyük Ağrı tanıtım günlerini İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu olarak gerçekleştirdik.

Peki yeter mi asla yetmez çok çok daha güzeli yapılmalıdır. Ankara’da, Kocaeli’de, İzmir’de Bursa’da yapılmalıdır. Tanıtım etkinliklerinin tek siyaseti Ağrıyı tanıtmak olmalıdır. Bu gibi alanlarda genel siyasetten uzak şeffaf faaliyetler sergilenmelidir. Örnek olması açısından yazıyorum, geçen sene yaptığımız etkinliğin gelir-gider tablosu sosyal mecralarda paylaşılmış halka açık toplantılarda tüm mali sorulara cevaplar verilmiştir. Bu tarz faaliyetlerde siyasi etkileşim, prim, mali rant, şahsi keyif aranmaz. STK lar ile olan gönüllü hizmetlerini şeffaf olarak yerine getirirler.

Tarafsız olmaya çalışırlar tek tarafları temsil ettikleri illeridir. Onların bu görüntülerini bozmamak gerekir. Örnek STK cılık faaliyeti gösterdiğimiz İstanbul da insanlar bize dilleri sürçtü derler ama yalan söyledi diyemezler, para çaldı diyemezler, şahsı için herkesi kullandı diyemezler. Günün sonunda hiçbir faaliyet yapamasak çalmayacak, çaldırtmayacağız. Konu bütünlüğünün çok da dışına çıkmadan bu bahsi burada kapatıyorum.

Son olarak eleştiri her zaman önemlidir. Fakat sorumlu yapıcı eleştiri çok daha kıymetlidir. Bu tarz projeler yapılırken projeleri sabote ederek yapılmaması üzerinden siyasi veya şahsi prim aramak bence doğru değildir. Yapıcı eleştiri, yapılmayan projelerin devam ettirilmesi için güç harcar hesap sorar günün sonunda yaptırdığı işlerden yine prim yapacaksa yapar. Yoksa aman hiçbir şey olmasın bende hep hesap sorayım, projenin olası varsa da engel olayım mantığı doğru değildir.

Buradaki söylemim siyasi bir söylem değil proje bazlı negatif muhaliflik durumudur. En büyük hastalığımız olan hasutluk üzerine söylenmiştir. Başka mecraya çekilmemesini rica ederim. Tüm bu yazı tamamen samimi ve çözümcü hislerle yazmaya çalıştım. Muhakkak temas edilmemiş, gözden kaçan veya detaya inilememiş noktalar bulunabilir. Peşinen eğer bilgi eksikliğinden dolayı bir hatamız olduysa da özür diliyorum. Geri dönüşlere binaen ilgili kısmı düzenlerim mesele yeter ki üzüm yemek olsun.

Hülasa, kıymetli dostlarım bu fikirlerin bazıları size uçuk gelebilir ama hedeflerimiz her zaman olmalıdır. En sevdiğim özelliğimiz mütevazı olmamız ama o kadar mütevazıyız ki artık sınırları zorluyoruz. İlimizi kendimizi ön plana çıkaramıyor, ürünlerimizi pazarlayamıyoruz bu vasat kimlikten kurtulmalıyız. Evet kibirli olmayalım ama kendimizin de farkında olalım. Hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

İstanbul Ağrı Dernekler Federasyonu Genel Başkanı Vefa KIZILASLAN.

En az 10 karakter gerekli
Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.